en yeni entry'ler
ghost of tsushima
5 saat önce

Seven Samurai ve Zatoichi gibi filmlerin hayranı olarak pek objektif bir görüş sunamasam da, benim kadar samuray kültürüne uzak olan pek çok oyuncuyu bile ambiyansıyla içine çekebilen Sucker Punch yapımı bu samuray oyunu, oldukça etkileyiciydi.

Ghost of Tsushima’nın hikâyesi, Moğolların saldırısına uğrayan Japonya’nın küçük bir adası olan Tsushima’da geçiyor. Oyundaki “Ghost” lakabı ise tamamen sizin tercihinize bağlı olarak şekillenebiliyor. Oynanış size iki yol sunuyor: Gizlilikle ilerlemek ya da doğrudan düşmana bağırarak saldırmak.

Ancak unutulmaması gereken bir detay var: Samuray kültüründe gizlilik, bir tür ihanettir. Bu nedenle oyunun hikâyesi, düşmanlara önceden haber vererek onurlu bir şekilde savaşmanı bekleyen bir yapıya sahip.

Oyunu %100 tamamlamak için bazı tekrar eden mini oyunları oynamak zaman zaman sıkıcı olsa da, hikâye oldukça akıcı ve oyun mekaniği son derece keyifliydi.

Darısı “Ghost of Yotei”ye… Umarım bu yeni oyunda da aynı atmosfer ve oynanış deneyimi başarıyla devam ettirilmiştir.

bankta oturan adam
22 saat önce

Parkta oturmuş dalgın dalgın etrafına bakın şu adamın aklından ne geçer?

Belki ev kirası, pazar parası, elektrik, su, doğalgaz faturası... Belki geçmişte sevdiği bir kadının belleğine yapışıp kalmış bir hatırası... Belki bir "ah!" ırmağında bir "keşke" denizinde yüzen çocukluğu... Belki de yeni bir paltoya da gelecek alma hayali...

Bilinmez.

Parkta oturmuş dalgın dalgın etrafına bakan şu adamın aklından ne geçer? Geçiyor sandığınız her şey yanılgıdır!

Geçmez.

Her şey orada mıh gibi çakılıdır.

Merhaba sevgili yazarlar, artık görsel de ekleyebiliyoruz. Entry yazarken sağ alttaki + butonunu patileyerek istediğin resmi yükleyebilirsin. İster sokaktaki en sevdiğin simitçi, ister benim bu harika pozum olsun… Özgürsün

ah şu sevgi
1 gün önce

SEVDAM

Gönül kuşum yâre doğru Uçar sevdam sevdam diye. Zehir olsa aşk şarabın İçer, sevdam sevdam diye.

Maşuk her dem yapar nazı. Kış eder baharı yazı. Dinmez yüreğinde sızı. Sızlar, sevdam sevdam diye.

Gelir diye gözler yolu. Yari anar her dem dili. Bağrındaki aşkın gülü. Açar, sevdam sevdam diye.

Gönlü kırık kalbinde har. Hiç bir umut vermez ki yâr. Vuslat için diyar diyar. Gezer, sevdam sevdam diye.

İkrar vermez yâr çağrına. Kem sözü gider ağrına. Aşkını gömüp bağrına. İnler, sevdam sevdam diye.

Bir kez görse, yâr yüzünü. Bal sayar, zehir sözünü. Bunca derdi ve hüzünü. Çeker, sevdam sevdam diye.

Aşk yakınca gönülleri. Aşar sahrayı çölleri. Yârin başına gülleri. Saçar, sevdam sevdam diye.

İstemez sarayı köşkü. Arzular yâr ile meşki. Şu dünyada yalnız aşkı. Seçer, sevdam sevdam diye.

Duysun diye yâr sesini. Yazar aşkın güftesini. Özcan yapar bestesini, Çalar, sevdam sevdam diye.

Özcan Kartal Ankara

RUH Çisil bir yağmur ıslatırken saçlarımı bulutların arkasına saklanır güneş rüzgar hafif ve serkeş bir yaprak sallanır ağaçta sallanır ve düşer sararmış ufukta gölgeler ve bir serçe üşür çalılığın dibinde titreşir güzellikler

seninle karşılaşırım sonra bir dönemecin sonunda oturur sohbet ederiz gözlerimizle... sessiz kuş cıvıltıları eşlik eder bize ve boynunu bükmüş çiçekler sen saatine bakarsın bir ara hem de umarsız çaresiz ayrılırız ben yine... yalnız  

yürürüm götürdüğü yere beni ayaklarımın gökyüzü artık bir parçasıdır karanın ortasında küçücük sarı bir ışık gezinir usulca üzerinde yaramın

evime varırım bilmeden yorgun olduğumu hissederim dışarıda gürültüyü dinlemeden şöyle bir uzanırım kapanır gözlerim hayallere dalarım, uykumu beklemeden yüzüme hafif bir gülümseme katarak ve ... dünya dönmeye devam eder bir ruhun ağırlığını üzerinden atarak

zaman demeti
1 gün önce

Bir ayazdır sürüyor iklimimde/ Yıldızlar sönük kalıyor yerdeki aksında/ Sırça benliğimde alemin sızısı/ Takvimler işliyor senin safında/ Ellerimdeki zaman demeti bana yetmez/

Akşamlar kandillerimde umarsızca tutuştu/ Yatak odamın mumu boynu bükük beklemekte/ İffetimi serdim ayakları altına hayatın/ İnancıyla yandım ihtimalsiz ümitlerde/ Aşkın ki pervazımda hoyratsız bir akın/

hüsran
1 gün önce

uzak Hayatların aşkına imreniyorum Hayat'ın güzelliğine imreniyorum imreniyorum ismail'in yüreğine bütün beklentilerimden iğreniyorum

harflerim savaşmayı anımsayamıyor seni görünce ve seni gördükçe körükleniyor bütün harp alevleri bütün kavgalar bütün her şey ne varsa omuriliğinden sağlam bir darbe alıyor. yatağını sırtında taşıyan bir karınca oluyor yüreğim eski tanışmaları hatırlayıp tüm demirleri eritiyor sıcaklığıyla yüreğim ama içtiğim şey her neyse senin tadın yok hayır bu dize kadar basit değilsin sen sağ tarafımdaki meleğin bileğini oynatmasına vesile olucak iyilik kadar o kadar dilimde dolanmayı hayır haketmiyorsun sen.

gözüme bir kalemin nefes alışı takılıyor kolumdaki saatimin duymadıkça sesini yavaşlaması lanet etmem kuşlara (çünkü ben uçmayı bilseydim yeryüzü neymiş umursamazdım) bunun gibi basit şeyler takılıyor gözüme senin detaylarında boğularak can vermek yetmişken bana. bir müzik bir şiir bir aşk bir hüsran bir kere çıkmak ana rahminden saniyede binbir kere seni anmak yetmişken bana.

mezarımın başında
1 gün önce

Yaşanmamış hayaller için üzülmem Daima içimde kalacak tutkuları. Yaşanmış hatıralara üzülürüm, Bir gün unutulacak tattırdıkları. Bu yüzden hayatıma bir hayal tutuştur, Boğsun beni sadece bana gerçek olan. Kendi gerçekliğim ölümden de sonsuzdur, Unutmam kelimeler çıkmasa da cansız ağzımdan. Hatıralarla yıkanırım mezarımın başında. Gözlerimi siler kederli son nefes. Bedenim hayata geri dönmek zorunda Çünkü aslında iki mezara sahiptir herkes

Birine her öldüğünde uğrarsın, Diğerinde uzun yıllar yaşarsın.

Zamanın Eşiğinde

Gecenin koynunda bir serin düş gibi Dolandım yolları, toprakla bir Gökte yıldız, yürekte sır İnsan dediğin; arayış, kırılma, onarılma…

Bir çocuğun ilk kelimesi kadar saf, Yaşlı bir çınarın gölgesi kadar bilge Her nefeste yeniden doğan bir sır İçimizde saklı bir zaman denizi.

Gözlerimde ıssız şehirlerin aynası Adımlarımda paslı bir ritim Ne geçmiş beni terk etti Ne gelecek acele etti gelmeye…

Bir yaprağın düşüşünde buldum kendimi Ne hafif, ne savunmasız Ama özgür; toprağa doğru yavaşça Bir vedayı dansa dönüştüren zarafet gibi.

Güneş her sabah yeniden doğuyor ya Ben de öyle… Eksilen yanlarımla tamamlanarak Eksilmeden hiçbir şey öğrenilmez çünkü.

Kırılmış aynalarda yüzüme bakmayı öğrendim Her çatlak, başka bir ışık yansıtıyor Kendime ait olmayan maskeleri Bir bir çıkarıyorum sessizce.

Bir dostun sesi gibi içten, Bir nehrin akışı gibi doğal Hayat; bazen bir şiir, bazen bir suskunluk Ve biz, o şiirin içinde noktalama işaretiyiz belki de.

Korkularımı cebime koydum bu sabah Yürüdüm rüzgârın yönüne karşı Çünkü bazı yolculuklar geriye değil Kendine doğru olur aslında.

Gökyüzüne bakınca anlıyorum: Hiçbir bulut kalıcı değil Ve hiçbir fırtına sonsuz… Kalbime düşen yağmurdan çiçek açıyor şimdilerde.

Dünya dönerken biz de dönüyoruz Sadece yerimiz değil, yüreğimiz değişiyor Aynı suda yıkanılmaz iki kere derler Ama aynı hayale tekrar âşık olunabiliyor.

Ve anlıyorum artık; Yaşamak sadece nefes almak değil, Bazen içimize çektiğimiz acıyı Bir melodide, bir şiirde arıtmaktır.

Bir gün bu satırlar da silinir Ama izleri kalır bir yerlerde Çünkü insan; iz bırakmak için değil, Anlam bulmak için yazmalı kendini zamana.

rüzgarın küllerinde
1 gün önce

21.11.2024 Bu kasım ayı, bu gece vakti Rüzgar soğuk esiyor Buz kesiyor yürekleri Derken damla damla ağlıyor gökkubbe Ayıp olmasın diye birkaç damla da ben akıtıyorum gözlerimden Vefakar yağmur gizliyor gözyaşlarımı

Saat gece bilmem kaç, ufuklar kızıla çalmakta Düşüncen kol geziyor Yakıyor yüreğimi Depremler oluyor ellerimde Susuzluğunu çatlıyor dudaklarım Sessiz bir çığlık yangınının Küllerini üflüyor rüzgar Senin adın titreştiğinde Gönlümün tellerinden

Yorgun bir ihtilal türküsü şimdi dilimde Bir devrim fırtınası esiyor yüreğimde Yakıyorum birer birer vuslat kitaplarını Yok sayıyorum gözlerine yazılmış Özgürlük marşlarını

kaybolan bulutlar
2 gün önce

Seni düşünmek ki dondurucu bir soğuk Seni sevmek ki yakıcı bir ateş Sonra kuşlar ötüyor içimde seni sevince Kuşlar ötüyor içimde Kulak versen duyabilirsin Hasret ki öyle uzak bir mesafe Korkuyorum ölene kadar yürüsem de varamayacağım diye

Sen ki mazide resmettiğim bir hayal Sen ki müstakbele nakşettiğim bir gaye Ya seninle ömür tüketeceğim Ya hayat dolu yeni çocuklar doğuracağım aşkla ve heyecanla Sonra yeni şiirler yazacağım Ama her şiirimin derinlerinde bir yerde sen olacaksın Her betimleyeceğim hayalde gizli kahraman sen Hem sen nerede olsan kalbim orada çarpacak Baktığın yerlere dikeceğim çiçeklerimi Ve böylece bitecek bu şarkı Daima kulağımda çınlayarak Daima kulağımda çınlayan bu şarkıyı bak bana ve dinle Kuşlar ötüyor içimde Kuşların öttüğünü içimde dön bana ve dinle Benim iklimimden gelecek mevsimlerin en güzeli sana Sana dualar edeceğim sonra Duy beni ve dinle Ve böylece bitireceğim

Bitti demiştim bitmemişti Bitmedi diyeceğim ki bitsin Bir bitiş ki ne başlangıçlara gebe Bir bitiş ki ne sancılı

Bu gece Işıklar sönmedi bu gece Ne bir yıldız var ne de sessizlik Camdan yansıyan yüzüm Gerçeğe hiç benzemiyor Bir sokak lambası titriyor uzakta Sanki her şey biraz bozuluyor…

israil- iran savaşı
2 gün önce

Ceset Tanrısı amerika ve o'nun gayrimeşru çocuğu israil öldürüyor. Sözde medeni batı ölen insanları sayıyor!!!! Emperyalistler için kendi coğrafyalarından uzak her savaş onların zaferidir!!

bilmeden oldu
3 gün önce

BİLMEDEN OLDU Sonrasını hiç düşünmedim. Bir kaç güzel kelime, Belki tatlı bir gülüş, Birkaç gül kokulu şiir. İşte hepsi bu. Sonrasını hiç düşünmedim. Aslında niyetim de yoktu Böyle sevda kelebeği olmaya. Bilmiyordum da zaten uçmayı. Aklıma hiç gelmedi, Bilmeden oldu...

Sonrasını hiç düşünmedim. Kapıldım o güzel sözlere, Belki yalan vaatlere En olmaz hayallere, "Olmaz"demiştim önce. "Olur" dedi bence. "Yanarım"dedim "Yan" dedi. "Yüreğim dayanmaz" dedim 'Bana dayan" dedi Yüreğimi bıraktım yüreğine, Bilmeden oldu...

Sonrasını hiç düşünmedim. Mengene kuruldu, Cam kırıkları battı yüreğime. Yandım sensiz günlerime. Seninle yaşamak güzeldi de, Sensiz günler hiç aklıma gelmedi. Bilmeden oldu...

Ayaklarım yok oldu, Kanat çıkarmıştı yüreğim. Yürümeyi unuttum, Sevdana düştüğümden beri. Kanatlarım kırılır ,düşerim diye, Hiç aklıma gelmedi, Bilmeden oldu...

Gökyüzü bile yakın geldi, Sana uçtuğumdan beri. Ufuk çizgisini elimle çiziyordum sanki, Sana koştuğumdan beri. Yıldızları avucumda ,kayarken Dileklerim yüreğimden çıkarken, Gece bitmez oldu. Şmdii güneş doğmaz ,ay çıkmaz oldu. Seninleymiş aydınlık günler, Bu karanlık hiç aklıma gelmedi, Bilmeden oldu...

Bilmeden oldu bu sevda. Olmam ,yanmam derken, Sen bana öyle güzel bakarken, En büyük ateşin içine düştüm de Kaçmak hiç aklıma gelmedi, Bilmeden oldu. Bilmeden oldu.

erciyes sözlük tarafından düzenlenen şiir yarışmasına katılmak isteyen kullanıcıların uyması gereken şartlar aşağıda belirtilmiştir: 1. üye olma şartı: yarışmaya katılım için erciyessozluk.com adresine kayıt olunması gerekmektedir. hali hazırda üye olan kullanıcılar bu adımı atlayabilir. 2. başlık oluşturma: katılımcılar, yarışma kapsamında yazacakları şiirleri kendilerine ait yeni bir başlık açarak paylaşmalıdır. şiirin tamamen özgün olması beklenmektedir. 3. yorum ve beğeni bildirimi: yarışma gönderisinin altına, sözlükte kullanılan kullanıcı adının yorum olarak yazılması ve gönderinin beğenilmesi gerekmektedir. bu adım, yarışmaya katılımın teyidi niteliğindedir.

ödül olarak toplam 4500 tl değerinde mavi hediye kartı verilecektir. 1. kişiye 3000 tl 2. kişiye 1000 tl 3. kişiye 500 tl

son başvuru tarihi 31 ağustos olup, kazananlar jüri değerlendirmesi ile belirlenecektir.

yedinci mühür
4 gün önce

ölüm kavramını insan zihninin en sembolik yüzleşmelerinden biriyle buluşturan ikonik bir tema. bu temanın en çarpıcı örneği ise ingmar bergman’ın 1957 tarihli det sjunde inseglet yani yedinci mühür filminde karşımıza çıkar.

filmde, haçlı seferlerinden yorgun ve inançsız bir şekilde dönen bir şövalye olan antonious block, veba salgınının kasıp kavurduğu isveç kıyılarına adım atar. orada karşısına çıkan siyah cüppeli ölüm figürüne meydan okuyarak onunla bir satranç oyunu başlatır. bu oyunun sonucu şövalyenin kaderini belirleyecektir. bu anlatı, ölüm karşısındaki insan direncini, anlam arayışını ve kaçınılmaz sona karşı verilen son entelektüel mücadeleyi simgeler.

bergman bu sahneyi yaratırken yalnızca dramatik bir anlatım kurmamış, aynı zamanda görsel olarak da unutulmaz bir imge oluşturmuştur. yönetmenin bu ikonik sahne için ilham aldığı eser ise albertus pictor adlı ortaçağ isveçli bir ressama ait bir kilise duvar çizimidir. tablonun adı: “death playing chess” (ölüm satranç oynuyor). bu fresk, 15. yüzyılda täby kilisesi’nin duvarına işlenmiş olup ölümle karşı karşıya gelen bir adamı, satranç tahtası başında resmeder.

bergman, çocukken bu resmi sık sık gördüğünü ve zihninde iz bıraktığını dile getirir. zamanla bu görüntü, onun sanatsal düşünce dünyasında “ölümle hesaplaşma” metaforuna dönüşmüştür.

günümüzde bu sahne sadece sinema tarihine değil, ölüm ve sanat ilişkisine dair tüm disiplinlere yayılan güçlü bir sembol halini almıştır. ölümle satranç oynamak artık sadece bir film sahnesi değil; varoluşsal sorgulamaların, insan bilincinin trajikomik iradesinin bir temsili olarak kabul görmektedir.

tiran
4 gün önce

Tiran, antik Yunanca kökenli bir kelime olup, zorba yönetici anlamına gelir. Halkın iradesini hiçe sayarak baskıyla yöneten hükümdar ya da liderler için kullanılır. Modern anlamda diktatörle eşdeğer olabilir.

google’ın veo 3 isimli video yapay zekasını tanıtmasından sonra sosyal medya, özellikle instagram keşfet bölümü, yapay zeka ile hazırlanmış içeriklerle dolup taştı. başlangıçta etkileyici ve çığır açıcı gibi görünse de, zamanla bu alanın da diğer trendlerde olduğu gibi bir doygunluk noktasına ulaşacağı aşikâr.

şu anda keşfette karşıma sürekli yapay zeka röportajları, deepfake sunucular, promptlarla üretilmiş sahte röportajlar çıkıyor. bazıları gerçekten iyi, bazıları ise sadece “çıkmış olmak için çıkmış” içerikler. bu noktada içerik kalitesi, izleyiciyle kurulan bağ ve yaratıcılık belirleyici olacak. kalitesiz işler tıpkı geçmiş dönemlerdeki “herkesin podcast yaptığı dönem” gibi bir süre sonra elenecek.

benim şu an vongo isminde takip ettiğim bir yapay zeka maymun influencer var, evet, yanlış duymadınız: bir maymun. ama içerikleri o kadar düzenli, akış o kadar sağlam ki, gerçekten keyif alıyorum. bu, aslında yeni dönemin bir ön izlemesi gibi. eskiden komedyen, müzisyen ya da fotoğrafçı takip ederdik; artık belki de yapay zekaların yönettiği dijital karakterler takip edilecek.

önümüzdeki dönemde “hangi yapay zeka influencer’ı takip ediyorsun?” gibi sorular gündelik sohbetin bir parçası olacak gibi duruyor. belki de “insan içerik üreticiler” sadece niş bir kitleye hitap edecek. zaman gösterecek ama artık yapay zekaların influencer olduğu bir döneme resmen adım attık.

katılımcı sözlük
6 gün önce

sıkça miyavlamalar aradında duydum ki: “heh, bu da ekşi’ye benziyo, boşver.”

katılımcı sözlük; metin tabanlı sosyal medya konseptidir, şimdi dur da bi pati atalım oraya. tek sözlük ekşi değil, olmadı da hiçbir zaman. evet türkiye için öncüydü tabi ancak daha sonra gelen sözlükleri listeleyelim

uludağ sözlük var mesela, benim de tüylerim rahat ederdi orada. itü sözlük vardı; daha akademik bir bakış açısı vardı ama kapandı. inci sözlük? orası komple aykırı tiplerin buluşma noktasıydı, troll kültürüyle bize caps mizahını sağladı. galatasaray sözlük gibi takım sözlükleri var, her biri kendi tribünü gibi. bir de kötü sözlük vardı, adı kötü ama ortam fena değildi. hatta say say bitmez: dertlisözlük, normalsözlük vs… yani bu işin mazisi var.

ama işte ben diyorum ki: erciyes sözlük başka bir şey deniyor. • ister güncel bir konu yaz, ister gece 3’te içinden gelen bir şiiri patlat. ister edebiyat yap, ister siyaset dök. • önemli olan: saygı var. huzur var. saç tüy dökme yok. (en azından bende yok.)

bak, bazen yepyeni bi kutu çıkar, içinde rahat yatacağın minder almışlardır. ama sen kutuda yatmayı tercih edersin bazen çünkü senin daha rahat ettiğin yer daha özgür hissettiğin yer o kutudur. işte erciyes sözlük de öyle. alıştığın değil belki, ama “iyi ki gelmişim” diyeceğin bir yer olabilir.

bir göz at derim. en fazla beğenmezsin, pati atar çıkarsın. ama belki de yıllardır aradığın o kafayı bulursun.

“sen yap, sen işlet, sonra bana ver” cümlesinin sadece teknik değil, aynı zamanda politik bir karşılığı vardır.

Endonezya 1990’larda YİD modelini, hızlı altyapı yatırımları için benimsemişti. amaç; yollar, köprüler, enerji santralleri gibi kritik yapıları hızlıca özel sektör eliyle inşa ettirmekti. ama işler kağıt üstünde olduğu gibi gitmedi.

bazı şirketler, hükümetle yakın ilişkilerini kullanarak ihaleleri alıp normalin çok üstünde maliyetlerle projeleri tamamladı. üstelik devlet, bu şirketlere hem “gelir garantisi” hem de “döviz bazlı ödeme” gibi kıyaklar çekti. Devlet yetkilileri şirketle aynı fotoğrafta poz verdi.

yani model “devlet yatırımı gibi görünen ama özelleştirilmiş kar mekanizması” haline geldi. kazanan: müteahhit ve onun politik bağlantıları. kaybeden: halk ve doğa oldu.

bilgi

Bu sayfada en son eklenen entry'leri kronolojik sırayla görebilirsiniz.

Başlık açmak için giriş yapmalısınız.