Erciyes Sözlük
Bilgi paylaşım platformu yükleniyor...
Başlatılıyor...
hikaye devam ettirme oyunu

hikaye devam ettirme oyunu

3 ay önce

açan: kalemdar

8 entry

entryler

Kısa bir paragraf ile öyküyü başlatacağız. Bu entry'den sonra farklı bir kişi gelip öykünün devamını yazacak. Çok uzatmadan kısa kısa yazılacak. Amacımız öyküyü bitirmek değil, öyküyü mümkün olduğunca uzatmak olmalı.

Ben başlıyorum;

Yağmurlu bir Mayıs akşamı. Abuzer'e bir haber ulaştı. Erciyes Üniversitesini kazanmıştı. Evet, üniversiteye başlayacaktı. Lakin sırtında bir ton yük var ve cebinde beş kuruş yoktu.

Kayseri'de bulunan arkadaşını bu mutlu haberi vermek için aradı, ancak ne kalacak yeri ne de beş kuruşunun olmadığını söyledi arkadaşı bu durumun üstesinden gelebileceklerini belirterek Abuzer'e umut verdi ailesi de elinden geleni yapacağını belirtti ancak Abuzer durumlarının kötü olmasının bilgisinde hayatını idame ettirip bir yerlere gelebilmenin ancak bu yolla olacağını hissediyordu ona göre; yolda olmak, yolda durmaktan daha iyiydi..

Telefonu kapattıktan sonra uzun bir süre pencerenin önünde derin düşüncelere daldı. Ertesi sabah erkenden kalktı. İçinde garip bir heyecan ve kararlılık filizlendi. Sedirin altında duran yıllardır tozlanmış eski valizi çıkardı. İçine ne koyacağını bilemeden uzun süre valize baktı ve sadece 3 gömlek, 2 pantolon, annesinin kucağında çekinmiş fotoğrafını yerleştirdi ve valizin fermuaranı yavaşça çekti gözlerinden süzülen yaşlara engel olamadı.

Valizi kapattıktan sonra annesinin odasına gitti, kapının eşiğinde durdu. Uyuyan annesine sessizce baktı, ardından fısıltıyla, “Hakkını helal et ana,” dedi. Geriye dönmeden evden çıktı. Yağmur hâlâ dinmemişti. Islanarak otobüslerin kalktığı terminale doğru yola düştü.

Gökyüzü, sanki Abuzer'in iç dünyasını yansıtıyordu. Üzerindeki ince mont yağmura yenik düşmüş, iliklerine kadar ıslanmıştı. Peronların birinde Kayseri otobüsünü görünce kalbi hızla çarpmaya başladı. Son parasıyla bir bilet aldı. Otobüse binerken ardına baktı; ne bir el sallayan vardı ne de uğurlayan... Ama içinde, ilk kez kendi yolunu kendi çizmenin gururu vardı.

Abuzer, yol boyunca camdan dışarıyı izledi. Gördüğü manzaraların bir anlamı yoktu aslında. Her şey, gözünün önünden sessizce geçen silik görüntüler gibiydi. Aklı, içinden çıkamadığı düşüncelerle doluydu. Derin bir nefes aldı; zihnini kemiren o endişeler denizine bir kez daha daldı.

Acaba yapabilecek miydi? İnsanlarla arası hiçbir zaman çok iyi olmamıştı. Çevre kurabilecek miydi? Nerede kalacaktı? Okulu en kısa sürede bitirip iş sahibi olmalıydı; böylece ailesine yük olmazdı. Ama ya okulu uzarsa? O zaman ne yapacaktı?

Otobüs kalkalı çok olmamıştı. İnip eve geri yürümeyi bile düşündü bir an…

Kimse devam ettirmedi ben tekrar yazıyorum o zaman belki tekrar canlandırır burayı.

Abuzer, zihninde kıvranan düşüncelerin girdabında kaybolmuşken, aniden bir anons sesiyle irkildi: “Kayseri’de inecekler, geçmiş olsun!”

Kısa bir sessizlik çöktü, ardından heyecanla başını cama çevirdi. İçinde büyüyen o tanıdık gerilim yine oradaydı, bir yanıyla umut, diğer yanıyla boğucu bir korku.

Kapı, hafif bir tıslamayla aralanırken, kafasının içinde mırıldanan sorular birer çığlığa dönüşüyordu. Bir an, bilinmezlik içinde kaybolup gideceğini düşündü. Sonra durdu… Derin bir nefes aldı.

İçinde hem büyük bir korku hem de büyük bir umut vardı. Kafasındaki sorular bile, kapının açılış sesiyle ne olacağını merak ediyormuşçasına susmuştu...

Abuzer, ağır adımlarla otobüsten indiğinde. Havanın kuru soğuğu yüzüne çarptığında, bozkırın sıradan rüzgarı olmadığını anladı. O an bir şeyin değiştiğini hissetti; burnuna gelen koku, taşların altından yükselen uğultu… sanki toprağın hafızası harekete geçmişti.

Valizini almak üzere bagaja yöneldi ama orada onu karşılayan, sıradan bir görevli değil, gümüş zırhlar giymiş, yüzü görünmeyen bir figürdü. Abuzer’e doğru eğilerek, kısık bir sesle konuştu: — “Gecikmedin. Gözlerin hâlâ görebiliyorsa, içeri geçmeden önce soruyu hatırla: Neyi unuttuğunu hatırlıyor musun?”

Refleksle başını çevirip çevresine bakındı. Belki bu tuhaflık birilerinin dikkatini çekmiştir diye düşündü. Ama hayır… Otobüsten inen yolcular kendi telaşlarıyla meşguldü. Kimisi valizini çekerken, kimisi aceleyle gar binasına yönelmişti. Genç bir çift, selfie çekerken gülüyordu. Yaşlı bir teyze, bir bankta dua ediyordu. .

Hiçbiri… Hiçbiri, zırhlı o garip görevliyi görmemiş gibiydi. Hatta Abuzer bile bir an kendi aklından kuşkulanır gibi oldu.

Hemen görevliye döndü. “Görevli” hâlâ orada mıydı?

Yoktu.

Bagaj kapağının yanında duran kimse kalmamıştı. Ne bir zırh parıltısı, ne bir iz… sadece donuk sarı ışığın altında, hafifçe savrulan bir toz bulutu.

Bir an için, rüzgarın kulağına fısıldadığına yemin edebilirdi: — “Geç kalma…”

Abuzer derin bir nefes aldı. Kalbi biraz hızlı atıyor, elleri hafifçe titriyordu. Ama nedense bir adım geri atmaktansa, valizini kavrayıp gar binasına doğru yürümeye başladı. İçinde, adını koyamadığı bir merak, bir çağrı vardı.

Entry yazabilmek için giriş yapmalısınız. Hesabınız yoksa kayıt olun.
Popüler Başlıklar
Kanallar
Popüler Başlıklar
Kanallar