Ekonominin yaşam döngüsü:
Gelişimi engelleyene kadar kanunsuz kapitalizm sürer.
Sonra kanunlar, güvenlik güçleri ve vergiler gelir.
Ondan sonra: Kamu hizmetleri.
Sonra da nihayet fazla harcama ve çöküş.
092324
"Acımak, başkalarının çektiği azaba bakıp, onların yasını tutarmış gibi yaparak kendi mutluluğuna şükretmektir..."
"Acıyan, kendini yüce duygulara malik. iyi yürekli bir insan olduğu yalanına inandırmaya çalışır. Halbuki bencil, sahtekardan fazlası değildir..."
Nermin Yıldırım - Unutma Beni Apartmanı romanından alıntı
052225
Yazar Emile Zola, değer verdiği bir yazar arkadaşına, yazdığı gerçekçi kitaptan dolayı kendisini anlamadan önyargı ile eleştirenlerden yakınırken arkadaşı ona der ki;
-- "Sizin büyük bir kusurunuz var ki bu size bütün kapıları kapayabilir: Siz bir ahmakla, kendisine ahmak olduğunu hissettirmeden iki dakika bile konuşamıyorsunuz."
051625
Ataletsizlik - Oblomov'luk
Fulda'nın 'Budala' adındaki harika tiyatro eserinde acı gerceklerle dolu bir gözlem vardır. Eserin kahramanı Justus bir kadın arkadaşına der ki:
-- "Kendimi kral, diktatör, büyük bir artist farz etmekten hoşlanırım. Bu benim için sonsuz, tek mutluluktur."
-- "Hayalinizde yaşattığınızı gerçekleştirmeye hiç teşebbüs ettiniz mi?" diye arkadaşı öğrenmek ister.
Sonra bir çingene bastı üstüme
Çamurlu ayakkabılarıyla.
Üstümden trenler, vapurlar, atlılar geçiyordu.
Beynimde hep korna sesleri.
Sonra bir çingene bastı üstüme
Çamurlu ayakkabılarıyla.
Üstümden trenler, vapurlar, atlılar geçiyordu.
Beynimde hep korna sesleri.
Çığlıklar büyüyor .
Bir şehir bas bas bağırıyordu içimde
İsyanlar ,ihtilaller ,başkaldırılar .
Bildiriler okunurdu gece gündüz .
Hak ,hukuk ,adalet !
Karıncalar böceklere laf atardı.
Kusarken şişmiş midesini göstererek.
Yetineceğiz derdi bir kirpi.
"Açlıktan kim ölmüş "
Hırkasını kaptığı gibi çıkardı balkona
patronlar.
Asarlardı samur kürklerini portmantoya .
Şöyle bağırırlardı.
""İnanın bize her şey güzel olacak"!
Abuzer, ağır adımlarla otobüsten indiğinde. Havanın kuru soğuğu yüzüne çarptığında, bozkırın sıradan rüzgarı olmadığını anladı. O an bir şeyin değiştiğini hissetti; burnuna gelen koku, taşların altından yükselen uğultu… sanki toprağın hafızası harekete geçmişti.
Valizini almak üzere bagaja yöneldi ama orada onu karşılayan, sıradan bir görevli değil, gümüş zırhlar giymiş, yüzü görünmeyen bir figürdü. Abuzer’e doğru eğilerek, kısık bir sesle konuştu:
— “Gecikmedin. Gözlerin hâlâ görebiliyorsa, içeri geçmeden önce soruyu hatırla: Neyi unuttuğunu hatırlıyor musun?”
Abuzer, ağır adımlarla otobüsten indiğinde. Havanın kuru soğuğu yüzüne çarptığında, bozkırın sıradan rüzgarı olmadığını anladı. O an bir şeyin değiştiğini hissetti; burnuna gelen koku, taşların altından yükselen uğultu… sanki toprağın hafızası harekete geçmişti.
Valizini almak üzere bagaja yöneldi ama orada onu karşılayan, sıradan bir görevli değil, gümüş zırhlar giymiş, yüzü görünmeyen bir figürdü. Abuzer’e doğru eğilerek, kısık bir sesle konuştu:
— “Gecikmedin. Gözlerin hâlâ görebiliyorsa, içeri geçmeden önce soruyu hatırla: Neyi unuttuğunu hatırlıyor musun?”
Refleksle başını çevirip çevresine bakındı. Belki bu tuhaflık birilerinin dikkatini çekmiştir diye düşündü. Ama hayır… Otobüsten inen yolcular kendi telaşlarıyla meşguldü. Kimisi valizini çekerken, kimisi aceleyle gar binasına yönelmişti. Genç bir çift, selfie çekerken gülüyordu. Yaşlı bir teyze, bir bankta dua ediyordu.
.
Hiçbiri… Hiçbiri, zırhlı o garip görevliyi görmemiş gibiydi. Hatta Abuzer bile bir an kendi aklından kuşkulanır gibi oldu.
Hemen görevliye döndü. “Görevli” hâlâ orada mıydı?
Yoktu.
Bagaj kapağının yanında duran kimse kalmamıştı. Ne bir zırh parıltısı, ne bir iz… sadece donuk sarı ışığın altında, hafifçe savrulan bir toz bulutu.
Bir an için, rüzgarın kulağına fısıldadığına yemin edebilirdi:
— “Geç kalma…”
Abuzer derin bir nefes aldı. Kalbi biraz hızlı atıyor, elleri hafifçe titriyordu. Ama nedense bir adım geri atmaktansa, valizini kavrayıp gar binasına doğru yürümeye başladı. İçinde, adını koyamadığı bir merak, bir çağrı vardı.
SEN NASIL DÜNYASIN??
Ne kadar dert varsa bana yükledin
sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Çileleri birer birer ekledin
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
SEN NASIL DÜNYASIN??
Ne kadar dert varsa bana yükledin
sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Çileleri birer birer ekledin
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Çekemem dedikçe geldin üstüme
Rüsvay ettin yarenime, dostuma
Kuzgunları üşüştürdün postuma,
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Yolum sarpa sardı işim rast gitmez
Bu nasıl yaşamak dert, keder bitmez
Garibin bağında hiç bülbül ötmez
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Yürümek istedim yolum bağladın
Ciğerimi parça parça dağladın
El aleme her imkanı sağladın
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
İçimdeki gurbet bilmem biter mi
Çektirdiğin cefa bilmem yeter mi
İnce bir el uzatsam da tutar mı
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Sabitince
Bana ıssız sokakları anlat
Kaldırımların yalnızlığını anlat
Balkonun bir köşesinde unutulup solan gülü anlat
Bana aşkı anlatma
Bana ıssız sokakları anlat
Kaldırımların yalnızlığını anlat
Balkonun bir köşesinde unutulup solan gülü anlat
Bana aşkı anlatma
Bu şehri anlat bana
Sokaklarında günlerce cesedi bekleyen hayvanları anlat
Isınmak için kapı diplerine ilişen hayvanları anlat ya da
Onların nasıl itelendiğini anlat
Bana aşkı anlatma
Parkta gülüp oynayan çocukların hür kahkahalarını anlat
Koşup oynaması gereken yaşlarda bombadan kaçan çocukları da
Bir düğün konvoyunda kaza kurşununa kurban gitmiş çocukları da anlat
Bana aşkı anlatma
Yıllar yılı annesinin şefkatli tek sözünü duymamış bir evladın hüznünü anlat bana
Babasıyla tek anısı olmayan evladı anlat
Aile dendiğinde korkuyla titreyen o evladı anlat
Bana aşkı anlatma
Daha evlat kokusunu solumadan evladını toprağa vermiş annenin acısını anlat bana
Bir kere ağlama sesini duymadan evladını defneden babayı anlat
Evlat hasretiyle tutuşup da hasreti vuslat olmadan bu dünyadan göçenleri anlat
Bana aşkı anlatma
Sen bana kanı toprağa karışmış Mehmetçiği anlat
Düşman sevinmesin diye dimdik duran babanın yasını anlat bana
Babasının tabutuna sarılmış o yetim çocuğu anlat
Bana aşkı anlatma
Hüznü gözbebeklerinden okunurken gülmeye çalışanların kırgınlığını anlat bana
Bağıra bağıra derdini duyuramayanları anlat
Derdi küçümsenmiş yaralıları anlat bana
Bana aşkı anlatma
Ben inanmam aşka
Bana bu dünyayı anlat sen
İnsan heybesinde nasıl yalnız biriktirir onu anlat
Dünya kavgasında ölüm nasıl unutulur onu anlat
Sen bana bu kini, bu nefreti anlat
Bana bitmek bilmeyen kavgaları anlat
Bana aşkı anlatma
Ben aldanmam aşka
Sevdenur Temel
Bir gül açtı ellerimde, vaktiyle bahardı.
Kokusu dün gibi, rengi ise aldı.
Kime döksem içimi, hep yarına daldı.
HİKÂYEDE ADSIZ
Bir gül açtı ellerimde, vaktiyle bahardı.
Kokusu dün gibi, rengi ise aldı.
Kime döksem içimi, hep yarına daldı.
Meğer her güzel şey ölünce yarım kaldı.
Akrep yelkovanı kovalar günler boyu,
Güneş her doğduğunda yener onu.
Aynaya bakan göz saklar sonu,
Ten aynıysa da ruh gizler yolunu.
Çocukken sonsuz gibi gelen öğle vakti,
Şimdi bir düş, bir göz kırpımı belki
Annemin sesi gibi uzaklarda sanki,
Zaman her şeyi alır, kalmaz ki bâkî.
Sevdiklerim geçti yadımdan sessizce;
Kimisi toprağa sindi, kimisi hayale.
Adını anmak bile incitir sebepsizce,
Yaşarken gömer zaman içine derince.
Hayat dediğin bir nehir, yerinde durmaz.
Anı tutmak istersin ama elin ıslak kalmaz.
Geriye kalan ise eskimiş bir fotoğraf;
Gülümseyen gözlerin ardında gizli bir “ah”.
Nereye koşsan peşinde nazlı bir zaman,
Gölgen bile bırakır seni o an.
Bir gün aynaya baktığında dersin: “Aman!”
İşte o vakit insan kendine olur düşman.
Ölçülmez metreyle ne gençlik ne de vuslat;
Koca bir ömür de bazen zamansız hasat.
Acımasız ölümü gel de sen bana anlat:
Ne doğmakla ne ölmekle başlar bu hayat.
Geriye ne kalır ki, her şey artık gurbet...
Bir şarkı, bir mısra da sanki var bir heybet.
Ama yaşanmayan günler içinde olmuş dert;
Bitmiyor zamanla insanın yüreğindeki nefret.
Ey zaman, içimdeki büyük hırsız!
Yalnızlığıma aldırmayan vefasız!
Yüreğim beklemeye razı değil, sabırsız...
Ben kaldım bu hikâyede adsız.
Henüz takip ettiğiniz başlık bulunmuyor.
Başlıkları takip etmek için başlık sayfasındaki takip butonunu kullanabilirsiniz.