Tabletop skirmish türünde bir minyatür oyun türüdür. Mike Franchina ve Tuomas Pirinen tarafından 2022 yılında yazılmaya başlanmış çok taze bir lore'a sahip. Buna rağmen çok derin bir hikayeye ve çok büyük detaylara sahip hikayenin konusu şöyle;
1099 yılında Birinci haçlı seferleri başarılı olmuş ve tapınak şövalyeleri Kudüs'e girmeyi başarmıştı. Mescid-i Aksa'nın altına indiklerinde bir eser keşfettiler. Bu şeytani eserin etkisinde kalarak yozlaştılar ve Kudüs'e cehennemi kapısını açtılar. Hikaye bu tarihten 800 yıl sonra 1914 yılında geçiyor. Bu evrende tanrı artık sorgulanamaz şekilde gerçek çünkü oyun tarihine göre 1477 yılında şöyle bir olay var "The City of Argos is taken by God and it is no more...". Bu tarz şaşırtıcı eklentilerin yanı sıra ibrahimi dinler aşırı iyi araştırılmış bu lore yazılırken her bir detay ayrı bir etkileyici. Batıda Trench pilgirims, new Antioch doğuda Iron Sultanate, Levant bölgesini ele geçirmiş Court of the Seven Headed Serpent ve Black Grail cehennem güçleriyle savaşmaya devam ediyor. ilgililer için aşağıya linkler bırakıyorum şu an açıkladığımdan çok daha fazlası var çünkü lore içerisinde.
Ben kişisel olarak AAA oyunlara karşı alerjisi bulunan bir insanım milyon dolarlarla reklamını yapıp hype yarattıktan sonra çıkan bir oyunun bana göre satılmama olasılığı yok. Bununla birlikte kötü çıkma ihtimali de çok artıyor çünkü zaten ünlü olan oyun markalarının "Zaten biz sıçsak yine oynarlar" mantığı ile yaptığı oyunların sayısı bir hayli arttı ve işin kötü yanı haklılar, İnsanlar bu oyun firmaları sıçsa da alıyor , oynuyor....
Bundan ötürü küçük bütçeli 'İndie' oyunları daha iyi bulmaya başladım özellikle son dönemde. Ellerindeki ufak imkanlarla güzel bir iş çıkarabilmek ve ön planda kalabilmek için daha önce yapılmamış bir şey yapmaya çalışıyorlar bu da çok farklı güzel denemelerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Şimdi bu tarz oyunlar arasından en çok sevdiğim 10 tanesini sıralamaya koymadan listeleyeceğim:
1. Return of the Obra Dinn
2. Dead Cells
3. Risk of Rain
SONUNDAAAAA. Bugün 6 yıllık bekleyiş sona erdi Team Cherry Sonunda SONUNDA Çıkış tarihini 4 Eylül olarak açıkladığı son bir trailer paylaştı. Bu hikayede İlk oyunda çokça gördüğümüz Hornet karakteri ile maceralara atılacağız trailer linki
Son günlerdeki sıcaklıkların bize 10 sene kadar yeteceğini düşünüyorum bu yüzden yeni talebim 10 yıl yaz olmaması yönünde. kararlar meclisinin gereğini yapmasını arz ederim
https://erciyessozluk.com/baslik=dunya-kararlar-meclisi?entry=631 İtiraz ediyorum. Sadece Türkiye değil dünya genelindeki doğal alanların korunabilmesi için kışın casual bir olay olması şarttır yoksa himalayaların tepesine otel dikebilirler. Dünya karar meclisinin en doğru kararı vereceğinden şüphem yok.
Ülkemizin dağlık alanlarında kış turizminin yoğunluğu dolayısıyla 6 ay kış, 1.5 ay yaz, gittiği yere kadar da bahar olmasını talep ediyorum. Bir önceki talep edilen 5 yıl yaz olmanın iptalini talep ediyorum
Gereğinin yapılmasını arz ederim
Bir insanın sizi nasıl biri olarak gördüğünü, onun için neyi temsil ettiğini anlamak istiyorsanız onun size attığı postları analiz edin. Bunu kendi arkadaşlarımın bana attığı postlardan yola çıkarak farkettim. Adana'dan tanıdığım ama şu anda farklı şehirlerde olduğumuz için eskisi kadar sık görüşemediğim bir arkadaşım var benzer müzik tarzlarını dinliyorduk ve ikimiz de kara mizah seviyorduk. Bana attığı postların skalası da bu yönde. Ya Adana ile i...
Hazır https://erciyessozluk.com/baslik=jj-abrams?entry=590 yazımda alıntı yapmışken bu "hastalıklı" kısa hikayeye de değinmek istedim. 1967 yılında IF: Worlds of Science Fiction dergisinde yayınlanan kısa bir hikayedir. Bu kadar ünlü olma sebebi ele aldığı distopik/Post-Apokaliptik evreni dünya üzerinde yazılmış en büyük villianlardan biriyle destekleyebilmesidir.
Hikaye Soğuk Savaş'ın ABD, Çin ve Rusya arasında nükleer savaşa dönüştüğü bir gelecekte geç...
Amerikalı yapımcı,yönetmen,senaristtir. İyi iş yapıyor gibi görünüp aslında yapılan işi de bozan çalışan vardır ya, bu adam o tanımın vücut bulmuş hali. Eline aldığı her işi bok etmeyi başarabilen bir lavuk. Bok ettiği işleri şu şekilde sıralayayım
-Star Wars (son üçleme)
-Star Trek
- Lost (finali bu adam yazdı)
- Fringe (Finalinin bu şekilde olması için senariste baskı yaptı)
Herkese selamlar denememden edindiğim bilgileri paylaşayım belki benim gibi merak edenlere bir yol gösterici olur. Öncelikle epi topu mısır işlemek ne kadar zor olabilir ki demeyin 3 koçan sadece nasıl delmem gerektiğini anlamaya çalışmakla harcadım. Koçanı market mısırından yapmaya çalışmayın hem çok küçük hem de tadı falan her şeyi bozuyor. "Yemlik mısır" diye sorarsanız insanların bileceği tür bu iş için uygun. Bulduğunuz koçanın nemini tamamen kaybetmemiş olması gerekiyor, öte yandan ıslak da kalmamış olması gerekiyor. Bu nem mevzusunu ben şöyle amatör bir yolla çözdüm;
1) Yapacağınız pipo için gerekli ölçüde bir parça kesin
2) kestiğiniz koçanı suda 5-10 dakika kadar bekletin, ardından güneşte (iklime göre değişiklik göstermekle birlikte) 2-2.5 gün arası direkt güneş alan bir yerde kurutun. Böylece biraz daha nemini korumuş oluyor ama çok da kuru kalmıyor. (İşlemesi daha kolay gibi geldi bana bu şekilde)
Yoğun ilgi (Kendi ilgim) üzerine bu konuda bir yazı daha paylaşmaya karar verdim. Daha önce bahsetmeyip şu an daha net bilgi edindiğim birkaç konuda bilgilendirme yapmak istiyorum.
--Pipo Seçme ve Temin--
Bu konuda ülke olarak çok bir ilerleme kat edememiş olsak da bazı güzel seçenekler mevcut. Bütçe dostu bir başlangıç için Estate (ikinci el) pipolar tercih etmek güzel bir seçenek olacaktır. Ancak illa ki alacağım pipo elimden çıkarırken değerini kaybetmesin gibi bir kaygınız varsa sıfır ürünlere yönelmeniz en mantıklısı olacaktır. Ürünü seçerken uzun ömürlü bir kullanım ve keyifli bir içim sunabilmesi için gül ağacı veya lületaşı olması gerekmekte. Bu yazılı bir kural değil kiraz,armut,zeytin,seramik,kil gibi malzemeler de kullanılıyor üretiminde ancak içim kalitesini arttırmak adına en mantıklı seçimler lületaşı ve briar (gül ağacı) olacaktır.
Bunun haricinde bir seçenek arıyorsanız bu da mısır koçanı (Corn cob) pipolar olacaktır. Yapımı geri kalanlara göre çok kolay el aletleriyle bile imal edilebiliyor. Kaliteli bir ürün bulduğunuz takdirde içimi çok keyifli bir pipo türü. Yakın zamanda kendi Corn cob pipomu yaptım,bununla ilgili de detaylı bir yazı paylaşacağım.
Bana göre bir sanatçının geçmişi hikayesinden çok yaptığı sanat önplandadır. Mesela, kimse Ferhat Göçer'in Urfa Birecikli olduğunu bilmez çünkü ne gerek var. Herkes bu adamı yaptığı şarkılarla tanıdı sevdi veya sevmedi. Farklılık yapmak için elinde olan ürünü de mahveden bir adam bayhan. Müzik kesinlikle yorumlamalara açıktır müziği güzelleştiren şey her kişinin farklı bir kompozisyon yazmasıdır. Ancak! Eğer kompozisyon akışı bozuyorsa bu sanat ni...
Ermenistan'dan çıkmış ender iyi şeylerden biridir. Metal müziğe yön vermiş ender gruplardandır. Metal müziğin enerjisini melankoli ve ağır içsel temalarla harmanlayıp karşımıza saçma bir lyrics, Serj abinin harika vokali, Daron abinin yeri geldiğinde saçma yeri geldiğinde cuk oturan back vocal ve gitar performansıyla, her şarkıyı ayrı bir deneyimle dinlememize olanak sağlıyor. Ayrıca müzik dünyasında albümünün adını STEAL THİS ALBUM! koyup fanlar gerçekte...
Binmeyeceğin otobüsün şoförüyle boş bulunup göz göze geldiğinde otobüsün durması... Bazen o kadar mahçup hissediyorum ki alakasız bir yere gidiyor bile olsa biniyorum böyle durumda
Abuzer, yol boyunca camdan dışarıyı izledi. Gördüğü manzaraların bir anlamı yoktu aslında. Her şey, gözünün önünden sessizce geçen silik görüntüler gibiydi. Aklı, içinden çıkamadığı düşüncelerle doluydu. Derin bir nefes aldı; zihnini kemiren o endişeler denizine bir kez daha daldı.
Acaba yapabilecek miydi? İnsanlarla arası hiçbir zaman çok iyi olmamıştı. Çevre kurabilecek miydi? Nerede kalacaktı? Okulu en kısa sürede bitirip iş sahibi olmalıydı;...
Yeni bulduğum bir etkinliği sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu etkinlik için gerekli malzemeler şunlar;
- Araba
- Ücra bir yol (sokak arası gibi)
- Medeni cesaret
- +55 yaş random bir insan (yaş kısmı opsiyonel)
En eski telli çalgılardan biridir 19.yy sonlarına kadar tek tipi bulunan şimdilerde ise bir çok farklı form ve türleri bulunan müzik aleti. Türkiye'de hakkını vererek çalan bir avuç insan bulunmakta, koca bir klavyeyi kullanmak yerine 7 notayı akor olarak basmaya yönelmiş sokak gitaristleri ülkemizde ne yazık ki gerçek gitaristler olarak tanımlanmaktadır. Ülkedeki müzik anlayışının ilerlemeye kapalı oluşundan mı kaynaklı yoksa bu mantık yüzünden mi ülkede müzi...
2019 yılından beridir ha çıktı ha çıkacak şöyle iyi çıkacak böyle güzel olacak diye beklediğimiz ancak ilk çıkan tanıtım fragmanı harici hiçbir somut veri olmayan oyun...DU! 6 yıl bizi uyuttuktan sonra tam hiç ümit kalmamışken çıkacağına dair pat diye "2025 YILINDA ÇIKACAK!!!!" diye tarih duyurulan oyun. Artık bu yıl da ertelenirse dünyadaki her şeye olan bütün güvenimi kaybedeceğim....
Sigara içen bir insan için sigara bulmak değil yanında bulundurmak daha büyük bir bağımlılık konusu istediğin anda yakıp içebileceğinin farkında olarak gezmek sigara içmekten daha mühim bir husus haline geliyor. Paketin bittiğinde o an canın istemiyor olsa bile artık istiyor çünkü yanında sana güven veren o hissiyat artık yok.
Bir pazarlama efsanesi olan Red Bull ile başlayalım.
Red Bull'un kuruluş hikayesi, Avusturyalı bir pazarlama yöneticisi olan Dietrich Mateschitz'in 1980'lerin başında Tayland'a yaptığı bir iş seyahatine dayanıyor. Mateschitz, jet lag (uçuş yorgunluğu) yaşadığı bu seyahatte, yerel olarak popüler olan ve kamyon şoförleri ile işçiler tarafından uyanık kalmak için tüketilen "Krating Daeng" (Kırmızı Gaur) adlı içeceği denedi ve mucizevi iyileştirici etkisinden etkilendi. Orijinal formülü Batı damak tadına uyarlayarak ve Taylandlı iş ortağı Chaleo Yoovidhya ile ortaklık kurarak 1984 yılında Red Bull GmbH'yi kurdu. Yaklaşık üç yıl süren titiz bir formül, ambalaj (gümüş-mavi, ince ve uzun kutu tasarımı) ve marka konumlandırması çalışması sonrasında, Red Bull Enerji İçeceği ilk kez 1 Nisan 1987'de Avusturya'da piyasaya sürüldü ve bu lansman, enerji içecekleri adında yepyeni bir ürün kategorisinin doğuşunu simgeledi. Piyasaya sürüldüğü ilk yıllarda, alışılmadık tadı ve yüksek fiyatı nedeniyle şirket ciddi zararlarla karşılaşmasına rağmen Mateschitz, potansiyele inanmaya devam etti ve markasının kendi pazarını sıfırdan yaratması gerektiğini fark etti. Tayland'daki düşük gelirli işçilere yönelik konumlandırmanın aksine, Red Bull'u Batı'da premium fiyatlı, lüks ve yüksek enerjili bir ürün olarak konumlandırdı ve bu durum Mateschitz'i tamamen gerilla pazarlama stratejisine yöneltti.
Red Bull'un pazarlama dehası, tam anlamıyla gerilla pazarlama taktiklerini temel aldı. Şirket, geleneksel reklamlara büyük bütçeler harcamak yerine, düşük maliyetli ancak yüksek etki yaratan yaratıcı yöntemler kullandı. Bunun en bilinen örneği, ilk yıllarda "Red Bull ekibi" adı verilen üniversite öğrencilerinin işe alınmasıydı. Öğrenciler, üzerinde devasa Red Bull kutusu maketlerinin bulunduğu özel araçlarla (Mini Cooper'lar gibi) üniversite kampüslerinde, kütüphanelerde, barlarda ve gece kulüplerinde gezinerek, doğrudan hedef kitleye ücretsiz ürün örnekleri dağıttılar. Bu, ürünü genç ve trend belirleyici kitle arasında "havalı" ve "aykırı" bir imajla tanıttı ve kulaktan kulağa yayılan devasa bir pazarlama etkisi yarattı. Bir diğer klasik gerilla taktiği ise, markanın popülerlik algısını yaratmak amacıyla özellikle İngiltere'deki yoğun gece kulüplerinin ve barların tuvaletlerine boş Red Bull kutularının bırakılmasıydı. Bu yöntem, tüketicide markanın zaten popüler olduğu izlenimini yaratarak deneme isteğini artırdı.
Bir pazarlama efsanesi olan Red Bull ile başlayalım.
Red Bull'un kuruluş hikayesi, Avusturyalı bir pazarlama yöneticisi olan Dietrich Mateschitz'in 1980'lerin başında Tayland'a yaptığı bir iş seyahatine dayanıyor. Mateschitz, jet lag (uçuş yorgunluğu) yaşadığı bu seyahatte, yerel olarak popüler olan ve kamyon şoförleri ile işçiler tarafından uyanık kalmak için tüketilen "Krating Daeng" (Kırmızı Gaur) adlı içeceği denedi ve mucizevi iyileştirici etkisinden etkilendi. Orijinal formülü Batı damak tadına uyarlayarak ve Taylandlı iş ortağı Chaleo Yoovidhya ile ortaklık kurarak 1984 yılında Red Bull GmbH'yi kurdu. Yaklaşık üç yıl süren titiz bir formül, ambalaj (gümüş-mavi, ince ve uzun kutu tasarımı) ve marka konumlandırması çalışması sonrasında, Red Bull Enerji İçeceği ilk kez 1 Nisan 1987'de Avusturya'da piyasaya sürüldü ve bu lansman, enerji içecekleri adında yepyeni bir ürün kategorisinin doğuşunu simgeledi. Piyasaya sürüldüğü ilk yıllarda, alışılmadık tadı ve yüksek fiyatı nedeniyle şirket ciddi zararlarla karşılaşmasına rağmen Mateschitz, potansiyele inanmaya devam etti ve markasının kendi pazarını sıfırdan yaratması gerektiğini fark etti. Tayland'daki düşük gelirli işçilere yönelik konumlandırmanın aksine, Red Bull'u Batı'da premium fiyatlı, lüks ve yüksek enerjili bir ürün olarak konumlandırdı ve bu durum Mateschitz'i tamamen gerilla pazarlama stratejisine yöneltti.
Red Bull'un pazarlama dehası, tam anlamıyla gerilla pazarlama taktiklerini temel aldı. Şirket, geleneksel reklamlara büyük bütçeler harcamak yerine, düşük maliyetli ancak yüksek etki yaratan yaratıcı yöntemler kullandı. Bunun en bilinen örneği, ilk yıllarda "Red Bull ekibi" adı verilen üniversite öğrencilerinin işe alınmasıydı. Öğrenciler, üzerinde devasa Red Bull kutusu maketlerinin bulunduğu özel araçlarla (Mini Cooper'lar gibi) üniversite kampüslerinde, kütüphanelerde, barlarda ve gece kulüplerinde gezinerek, doğrudan hedef kitleye ücretsiz ürün örnekleri dağıttılar. Bu, ürünü genç ve trend belirleyici kitle arasında "havalı" ve "aykırı" bir imajla tanıttı ve kulaktan kulağa yayılan devasa bir pazarlama etkisi yarattı. Bir diğer klasik gerilla taktiği ise, markanın popülerlik algısını yaratmak amacıyla özellikle İngiltere'deki yoğun gece kulüplerinin ve barların tuvaletlerine boş Red Bull kutularının bırakılmasıydı. Bu yöntem, tüketicide markanın zaten popüler olduğu izlenimini yaratarak deneme isteğini artırdı.
Bu gerilla ruhu, markanın ana stratejisine de yansıdı. Ancak Red Bull'un pazarlama stratejisi, sadece gerilla taktikleriyle sınırlı kalmadı; markayı en üst düzeyde performans, hız ve mükemmellik ile ilişkilendiren büyük bir kurumsal stratejiye dönüştü. Bu stratejinin en önemli ve en görünür ayağı ise Formula 1'e girişi oldu. Red Bull, 2005 yılında Jaguar Racing takımını satın alarak Red Bull Racing'i kurdu ve motor sporlarının zirvesine iddialı bir giriş yaptı. Bu, markanın ekstrem sporlara olan yaklaşımını küresel bir spor sahnesine taşıdı. Formula 1, markanın "Red Bull Kanatlandırır" sloganını, hızın, teknolojinin ve sınırları zorlamanın en üst düzeyde yaşandığı bir platformda sürekli olarak göstermesini sağladı. Yarışların küresel yayınlanma potansiyeli, Red Bull'un logosunu ve ismini her hafta milyonlarca, hatta milyarlarca insanın gözünün önüne getirdi. üründen çok bir yaşam tarzı, enerji ve limitleri zorlama hissi satmaya odaklanıldı. Marka, enerjisini ve bütçesini, Red Bull Air Race (Hava Yarışları), Red Bull Cliff Diving World Series (Uçurum Dalışı Dünya Serisi) ve Felix Baumgartner'ın uzaydan atlayışı olan Red Bull Stratos gibi kendi yarattığı veya sponsor olduğu sıra dışı ve yüksek riskli etkinliklere harcadı.
Bu etkinlikler, markayı doğrudan adrenalin ve yüksek performans ile özdeşleştirdi ve devasa medya kapsamı yaratarak geleneksel reklamların kat kat üzerinde bir etki sağladı. Bu sayede Red Bull, sadece bir içecek değil, aynı zamanda cesaret, macera ve imkansızı başarma kültürünün küresel bir sembolü haline geldi ve enerji içeceği pazarında %40'ın üzerinde pazar payıyla rakipsiz bir imparatorluk kurdu. Marka, gerilla pazarlamayı, düşük bütçeli bir taktik olmaktan çıkarıp, küresel bir marka kimliği yaratmanın temel taşı haline getirdi.
Tablo, 1816 yılında Senegal açıklarında karaya oturan Fransız fırkateyni Méduse'nin kazazedelerinin yaşadığı dramı anlatır. Kaptan ve subayların cankurtaran sandallarıyla kaçmasının ardından, 150 kişi derme çatma bir sala mahkûm edilmiş ve 13 gün boyunca açlık, susuzluk ve yamyamlıkla mücadele etmiştir. Géricault, kurtarılmadan hemen önceki anı, umutsuzluk içindeki figürleri ve en tepede kurtuluş gemisine i�...
Ressam: Théodore Géricault Tarihi: 1818–1819
Tablo, 1816 yılında Senegal açıklarında karaya oturan Fransız fırkateyni Méduse'nin kazazedelerinin yaşadığı dramı anlatır. Kaptan ve subayların cankurtaran sandallarıyla kaçmasının ardından, 150 kişi derme çatma bir sala mahkûm edilmiş ve 13 gün boyunca açlık, susuzluk ve yamyamlıkla mücadele etmiştir. Géricault, kurtarılmadan hemen önceki anı, umutsuzluk içindeki figürleri ve en tepede kurtuluş gemisine işaret eden bir Afrikalı adamı resmederek, olayın dehşetini ve insani trajediyi gözler önüne sermiştir. Romantizm akımının başyapıtlarından olan bu eser, aynı zamanda Fransız monarşisinin yolsuzluğunu ve beceriksizliğini eleştiren politik bir bildiri niteliği taşır. Bugün Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir.
Ayrıca öznel olarak 33 yaşıma bastığım gün bu oyunu oynamak, bana bambaşka bir empati kapısı açtı. Oyunun temel hikayesi, Ressam'ın çizdiği sayının "33" olması Gustave karakterinin 33 sayısına taş fırlatması, o karakterlerle aynı kaderi paylaşıyormuşum gibi hissettim. Onlar son görevlerine çıkarken, ben kendi "Expedition 33"'üme, yani hayatımın yeni otuzlu yaşlar seferine başlıyordum. Bu, sadece bir oyun değil, hayatın kırılganlığını, umudu ve kaçın...
Ayrıca öznel olarak 33 yaşıma bastığım gün bu oyunu oynamak, bana bambaşka bir empati kapısı açtı.
Oyunun temel hikayesi, Ressam'ın çizdiği sayının "33" olması Gustave karakterinin 33 sayısına taş fırlatması, o karakterlerle aynı kaderi paylaşıyormuşum gibi hissettim. Onlar son görevlerine çıkarken, ben kendi "Expedition 33"'üme, yani hayatımın yeni otuzlu yaşlar seferine başlıyordum. Bu, sadece bir oyun değil, hayatın kırılganlığını, umudu ve kaçınılmaz sonu kabullenmeyi anlatan felsefi bir deneye dönüştü.
Bu oyun tam anlamıyla beklenmedik bir başyapıt. Fransız stüdyo Sandfall Interactive'in ilk oyunu olmasına rağmen, ortaya koyduğu sanatsal vizyon, yürek burkan hikaye ve dinamik sıra tabanlı dövüş sistemi ile JRPG türüne taze bir soluk getirmiş.
Oyunun hikayesi, Belle Époque Fransa'sından ilham alan, görsel olarak nefes kesici bir dünyada geçiyor. Her yıl bir "Ressam Kadın" uyanıp bir sayı çiziyor ve o yaştan büyük herkes duman olup yok oluyor. Bu yılki sayı 33 ve siz, bu laneti durdurmak için son bir umutla yola çıkan Expedition 33 ekibinin bir parçasısınız. Hikaye; ölüm, kader ve umutsuzluk gibi derin temaları işlerken, karakterlerin alt metinleri o kadar zengin ki, her birinin kişisel motivasyonunu anlamak size ayrı bir keyif veriyor.
Oyunun asıl yıldızı ise dövüş sistemi. Klasik sıra tabanlı yapıyı alıp, içine gerçek zamanlı Quick-Time Event (QTE) mekanikleri ve zamanlamalı aksiyonlar ekleyerek savaşı inanılmaz derecede sürükleyici ve zorlu hale getirmişler. Artık saldırırken veya savunurken sadece menü seçmekle kalmıyor, aynı zamanda doğru zamanda tuşa basmanız gerekiyor. Bu, her savaşı bir strateji ve ritim oyunu harmanına dönüştürüyor.
Bu oyun tam anlamıyla beklenmedik bir başyapıt. Fransız stüdyo Sandfall Interactive'in ilk oyunu olmasına rağmen, ortaya koyduğu sanatsal vizyon, yürek burkan hikaye ve dinamik sıra tabanlı dövüş sistemi ile JRPG türüne taze bir soluk getirmiş.
Oyunun hikayesi, Belle Époque Fransa'sından ilham alan, görsel olarak nefes kesici bir dünyada geçiyor. Her yıl bir "Ressam Kadın" uyanıp bir sayı çiziyor ve o yaştan büyük herkes duman olup yok oluyor. Bu yılki sayı 33 ve siz, bu laneti durdurmak için son bir umutla yola çıkan Expedition 33 ekibinin bir parçasısınız. Hikaye; ölüm, kader ve umutsuzluk gibi derin temaları işlerken, karakterlerin alt metinleri o kadar zengin ki, her birinin kişisel motivasyonunu anlamak size ayrı bir keyif veriyor.
Oyunun asıl yıldızı ise dövüş sistemi. Klasik sıra tabanlı yapıyı alıp, içine gerçek zamanlı Quick-Time Event (QTE) mekanikleri ve zamanlamalı aksiyonlar ekleyerek savaşı inanılmaz derecede sürükleyici ve zorlu hale getirmişler. Artık saldırırken veya savunurken sadece menü seçmekle kalmıyor, aynı zamanda doğru zamanda tuşa basmanız gerekiyor. Bu, her savaşı bir strateji ve ritim oyunu harmanına dönüştürüyor.
Grafikler Unreal Engine 5 ile yapılmış ve her sahne adeta yaşayan bir tablo gibi. Ancak görsellikten daha da etkileyici olan şey, müzikleri. Oyunun soundtrack'i, hikayenin duygusal yoğunluğunu kat kat artıran, olay örgüsüne cuk oturan, incelikle hazırlanmış ezgilere sahip. Şimdiden "Yılın En İyi Müzikleri" ödülünün en güçlü adayı olduğunu söylesek abartmış olmayız.
Eleştirilecek yanları da var elbette; harita ve yön bulma sistemi biraz kafa karıştırıcı olabiliyor ve bazı yerlerde çevresel etkileşim sınırlı kalmış. Ancak bu küçük kusurlar, oyunun genel kalitesi ve atmosferi yanında devede kulak kalıyor.
Jan Matejko’nun asıl adı “Stańczyk” olan, tam adıyla “Kraliçe Bona’nın sarayındaki baloda, Smolensk’in kaybı karşısında Stańczyk” tablosu, Polonya’nın çöküş dönemini simgeleyen en güçlü eserlerinden biridir; normalde saraylarda eğlenceyi ve kahkahayı temsil eden soytarı Stańczyk’in bile derin bir suskunluk ve hüzünle resmedildiği bu sahne, devletin içten içe yıkılışını ve yaşanan trajedinin ağırlığını anlatır. Matejko, ayrıntılarla ...
Jan Matejko’nun asıl adı “Stańczyk” olan, tam adıyla “Kraliçe Bona’nın sarayındaki baloda, Smolensk’in kaybı karşısında Stańczyk” tablosu, Polonya’nın çöküş dönemini simgeleyen en güçlü eserlerinden biridir; normalde saraylarda eğlenceyi ve kahkahayı temsil eden soytarı Stańczyk’in bile derin bir suskunluk ve hüzünle resmedildiği bu sahne, devletin içten içe yıkılışını ve yaşanan trajedinin ağırlığını anlatır. Matejko, ayrıntılarla dolu tarih resimleriyle bir milletin hafızasını diri tutarken, bu eserle yalnızca Polonya’nın değil, yozlaşma ve çözülme yaşayan her devletin kaderine dair evrensel bir uyarı verir..
Açıkçası genel skorlardan ziyade yazarlardan oynadıkları ve sevdikleri oyunları sıraladıkları bir başlık açmak istedim çünkü dışarıdan edinilen fikirler yerine insanların kendi fikirleri daha kişisel olabiliyor örneğin ben çok dinamik bir şekilde oyun mekaniğinin değişmesinden çok hoşlanıyorum lego oyunlarında her karakterin farklı oyun mekaniklerinin olması oyunu çok değişken hale getirebiliyor bu sebeple belkide bu başlıktan başkasından da ilk kez ilham alıp oynayacağımız oyunlar da olabilir.
1. The Legend of Zelda: Breath of the Wild
2. Cyberpunk 2077
3. Lego: Avengers
Açıkçası genel skorlardan ziyade yazarlardan oynadıkları ve sevdikleri oyunları sıraladıkları bir başlık açmak istedim çünkü dışarıdan edinilen fikirler yerine insanların kendi fikirleri daha kişisel olabiliyor örneğin ben çok dinamik bir şekilde oyun mekaniğinin değişmesinden çok hoşlanıyorum lego oyunlarında her karakterin farklı oyun mekaniklerinin olması oyunu çok değişken hale getirebiliyor bu sebeple belkide bu başlıktan başkasından da ilk kez ilham alıp oynayacağımız oyunlar da olabilir.
1. The Legend of Zelda: Breath of the Wild
2. Cyberpunk 2077
3. Lego: Avengers
4. Red Dead Redemption 2
5. Super Mario Odyssey
Eylül ayı geldi mi Anadolu’da kadınların üstüne bir telaş çöküyor, özellikle de annemin. Bu telaş öyle böyle değil; sanki kış ayları değil de kıtlık kapıda, savaş eli kulağında… Oysa şunun şurasında 2-3 ay kış yaşıyoruz, ona da kış denirse tabii. Ama annem, sanki önümüzde en az 6 ay sürecek zorlu bir dağ hayatı varmış gibi salçalar kaynatılıyor, tarhanalar seriliyor, kurutmalıklar ipe diziliyor, turşular kuruluyor. Evde asla bitmeyen hummalı bi...
Eylül ayı geldi mi Anadolu’da kadınların üstüne bir telaş çöküyor, özellikle de annemin. Bu telaş öyle böyle değil; sanki kış ayları değil de kıtlık kapıda, savaş eli kulağında… Oysa şunun şurasında 2-3 ay kış yaşıyoruz, ona da kış denirse tabii. Ama annem, sanki önümüzde en az 6 ay sürecek zorlu bir dağ hayatı varmış gibi salçalar kaynatılıyor, tarhanalar seriliyor, kurutmalıklar ipe diziliyor, turşular kuruluyor. Evde asla bitmeyen hummalı bir koşuşturma… mesele sadece kışa hazırlanmak değil bence annemin elinde hayat boyu alışkanlığa dönüşmüş bir kültür, bir güvenlik duygusu var. Maalesef..
sevgili yazarlar erciyes sözlük şiir yarışması 2025 sonuçlandı.
3. asiyegenç
https://erciyessozluk.com/baslik=hikayede-adsiz?entry=530
2. sabitince
https://erciyessozluk.com/baslik=sen-nasil-dunyasin?entry=572
1. pskdansümeyye
https://erciyessozluk.com/baslik=gelmeyisin-uzerine?entry=663
yarışmanın amacı sadece derece elde etmek değil, sözlük yazarlarını şiir ve edebiyatla daha fazla buluşturmak, kalemlerini özgürce konuşturabilmeleri için bir alan açmaktı.
pek çok şiirin puanı eşit ya da birbirine çok yakındı; bu da yarışmada aslında herkesin çok değerli dizeler sunduğunu gösteriyor.
bundan sonrası için edebiyatı destekleyen farklı etkinlikler ve yarışmaların devam edeceği şimdiden duyurmuş olalım. yani şansı bu sefer yaver gitmeyenler için yeni fırsatlar mutlaka olacak.
şiir yazmaya devam.
Ayrı yazılan kelimelerin bile beraber yazılma ihtimali varken
Bizim beraber yazılma ihtimalimiz yoktu sevgilim .
Belki de bu yüzdendi imkansızı istemek,
İMKANSIZ
Ayrı yazılan kelimelerin bile beraber yazılma ihtimali varken
Bizim beraber yazılma ihtimalimiz yoktu sevgilim .
Belki de bu yüzdendi imkansızı istemek,
Bu yüzdendi her anı berabermişcesine düşlemek.
Ama anladım artık sevgilim:
Ne zaman çözüyordu bizi
Ne de biz kendimizi.
Zaman siler belki izimizi.
Bunlar artık son satırlar sevgilim.
Deniz mavisi gözlerine ve anılarımıza dikkat et.
Çünkü artık ne sen benim hayatımda
Ne de ben senin hayatında.
Hiç olmamışçasına,
Hiç olmayacakmışçasına...
Hoşça kal sevgilim!
Hoşça kal!..
Apple’ın 2025 Eylül ayında tanıtması beklenen iPhone 17 serisi, önceki modellere göre daha ince, daha güçlü ve yapay zekayla daha entegre bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. Bu yıl seride dört farklı model olacak: iPhone 17, iPhone 17 Pro, iPhone 17 Pro Max ve ilk kez göreceğimiz iPhone 17 Air.
iPhone 17 Air modeli, Apple’ın “Plus” modelinden vazgeçip daha ince ve şık bir cihaz tasarladığı yeni bir konsept olarak öne çıkıyor. Yaklaşık 6,6 inç ekran boyutuna sahip bu modelin kalınlığı 6 mm'nin altına düşebilir. Serideki diğer ekran boyutları şöyle: iPhone 17 ve 17 Pro 6,3 inç, Pro Max ise 6,9 inç. Tüm modellerde 120 Hz ProMotion destekli LTPO OLED ekran kullanılıyor.
Donanım tarafında, iPhone 17 ve Air modellerinde A19 işlemcisi, Pro ve Pro Max modellerinde ise daha güçlü A19 Pro çipi yer alacak. Bu çipler TSMC’nin 3nm üretim teknolojisiyle geliyor. RAM tarafında ise iPhone 17 8 GB, diğer tüm modeller 12 GB RAM ile donatılacak.
Apple’ın 2025 Eylül ayında tanıtması beklenen iPhone 17 serisi, önceki modellere göre daha ince, daha güçlü ve yapay zekayla daha entegre bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. Bu yıl seride dört farklı model olacak: iPhone 17, iPhone 17 Pro, iPhone 17 Pro Max ve ilk kez göreceğimiz iPhone 17 Air.
iPhone 17 Air modeli, Apple’ın “Plus” modelinden vazgeçip daha ince ve şık bir cihaz tasarladığı yeni bir konsept olarak öne çıkıyor. Yaklaşık 6,6 inç ekran boyutuna sahip bu modelin kalınlığı 6 mm'nin altına düşebilir. Serideki diğer ekran boyutları şöyle: iPhone 17 ve 17 Pro 6,3 inç, Pro Max ise 6,9 inç. Tüm modellerde 120 Hz ProMotion destekli LTPO OLED ekran kullanılıyor.
Donanım tarafında, iPhone 17 ve Air modellerinde A19 işlemcisi, Pro ve Pro Max modellerinde ise daha güçlü A19 Pro çipi yer alacak. Bu çipler TSMC’nin 3nm üretim teknolojisiyle geliyor. RAM tarafında ise iPhone 17 8 GB, diğer tüm modeller 12 GB RAM ile donatılacak.
Kamera tarafı özellikle Pro Max modelinde ciddi bir sıçrama içeriyor. Üçlü 48 MP (ana, ultra geniş, telefoto) kamera kurulumu, 8K video kaydı desteği ve değişken diyafram açıklığı gibi profesyonel düzeyde özelliklerle geliyor. Tüm modellerde ise 24 MP ön kamera standart hale geliyor.
Batarya konusunda Apple, ultra ince kasa nedeniyle bazı modellerde daha düşük kapasitelere yönelmiş durumda. Örneğin iPhone 17 Air’in bataryası yalnızca 2900 mAh civarında olacak. Ancak pil değişimi artık daha kolay çünkü Apple, düşük ısıda sökülebilen yeni bir yapıştırıcı sistemi kullanmaya başlıyor. Kablosuz şarjda ise Qi 2.2 standardı sayesinde 25 W seviyelerine ulaşılıyor.
Yazılım tarafında iOS 19 ile birlikte gelen Apple Intelligence, cihaz içi çalışan yapay zeka özelliklerini kullanıcılara sunacak. Metin düzenleme, görsel içerik oluşturma, canlı çeviri, akıllı yanıtlar ve kişiselleştirilmiş emoji üretimi gibi birçok işlev bu sistemle birlikte geliyor. Pro modeller ayrıca gelişmiş LiDAR sensörleri ve AR destekleriyle artırılmış gerçeklik deneyimini daha da ileri taşıyacak.
Tasarım açısından Apple bu yıl özellikle Air ve Pro modellerde ince ve hafif yapıyı ön plana çıkarıyor. Arka kamera tasarımı da yatay konumlandırılmış uzun bir bar halini alabilir. Titanyum gövdeden vazgeçilip alüminyum tabanlı yeni yüzey materyallerine geçileceği konuşuluyor. Yeni renk seçenekleri arasında ise mor ve yeşil tonları öne çıkıyor.
Tanıtım tarihi için 9 Eylül 2025 işaret ediliyor. Ön siparişlerin 12 Eylül’de başlayıp 19 Eylül’de satışa çıkması bekleniyor.
Kısacası iPhone 17 serisi, donanım ve yazılım tarafında oldukça kapsamlı bir yenilenme ile geliyor. Apple’ın “Air” modeliyle çizdiği yeni segment, hem estetik hem teknik olarak dikkat çekecek gibi duruyor.
ilk kez kanaviçe yapmaya karar verdim. ne var ki, dedim, ipi iğneye geçir, deliklerden çaprazla geç, mis gibi.
naif bir heves, büyük bir yanılgıymış.
beyaz kumaşa bakıyorsun… ama bakıyorsun. delik nerede, iğne nereye girip nereden çıkacak? gözlerimle kumaş arasında geçen ilk 15 dakika boyunca yemin ederim küçük bir körlük yaşadım.
ayrıca ipliği iğneye geçirme süresi > işleme süresi bu nasıl bir rezalet. ip bir türlü geçmiyor, geçen kıvrılıyor, kıvrılan düğüm oluyor, düğüm olan sinir ediyor.
ilk kez kanaviçe yapmaya karar verdim. ne var ki, dedim, ipi iğneye geçir, deliklerden çaprazla geç, mis gibi.
naif bir heves, büyük bir yanılgıymış.
beyaz kumaşa bakıyorsun… ama bakıyorsun. delik nerede, iğne nereye girip nereden çıkacak? gözlerimle kumaş arasında geçen ilk 15 dakika boyunca yemin ederim küçük bir körlük yaşadım.
ayrıca ipliği iğneye geçirme süresi > işleme süresi bu nasıl bir rezalet. ip bir türlü geçmiyor, geçen kıvrılıyor, kıvrılan düğüm oluyor, düğüm olan sinir ediyor.
bir noktada şöyle düşündüm: “kanaviçeyi yapanlar gerçekten bu kadar sabırlı insanlar mı… yoksa onlar da arada kumaşı bir kenara atıp ‘böyle hobi mi olur ya’ diye sinirleniyor mu?”
ama itiraf edeyim… bir yaprak çıktığında inanılmaz bir haz geliyor. resmen “ben bunu işledim, ben yaptım ulan” diyorsun. bir tür sabır terapisi, sinir bozarak huzura ulaşmak gibi bir şey.
şu an için hedefim: bu ortancayı bitirip çerçeveletmek.
bir sonraki hedefim: kanaviçe değil.
Toscow çok tekledi
günler gördüm
mordu gözleri yaylatılmış ölünün kanı kadar
Çünkü çalışıyordum, sigortasız
eriyen tabanımı pamukla ondurmaya uğraşıyorken
Toscow çok tekledi
günler gördüm
mordu gözleri yaylatılmış ölünün kanı kadar
Çünkü çalışıyordum, sigortasız
eriyen tabanımı pamukla ondurmaya uğraşıyorken
alttan ders bırakmışım ve kesilmiş bursum
etti mi yirmi bir sebep keynesten nefret etmeme
çünkü babalar ilk defa açık ediyor kendini oğullarına
hayat burunlarının ucundaymış
böyle bir laf için otogar makul, hele hava
kırçılsa
analar hep taşan varlıklar zaten
insansa akışkan
durun yürürken bir caddede bakın nasıl kızıllaşıyor zaman
el kapısı zormuş, kooparatife yağ gelmiş az daha ucuz
hareme indim, hırpaniydi salacağa kadar
kız kulesi neden beyaz değil, o beyaz büfelere ne oldu
sonra fakülte kapısına çokuştuk
karton bardakta çay satmayı, yöresel insan
haklarına aykırı bulur ve horlarız
kitapları en az üçe kapatırmışız o da iyi
niyetle
“bilmek ve bilebilecek vaziyette olmak”
ya tanrılar işleri bu kadar sarpa sarıyor ya
da gölgeleri
leviahtana ne yandan baktığına bağlı
Toscow çok tekledi
günler gördüm
cortladığını müesses şiirimizin
ozanların güzel tezeneler biriktirdiğini
ve daha yatık oturduklarını
daha gizemlilerdi böyle
ya Rabia’nın ölümünün ardındaki gizem
neyse..
tabureden kalktım, gözüm kaçışı aradı,
çaycıyı
sonsuzluğu ve affediciliği ululayan oluşu
nolacadı sanki o an bekleyeydi beni kara bir at
olaydı şu buruk anlatı: şiir
aman Yarab
nerede
Yusuf.
Sonra bir çingene bastı üstüme
Çamurlu ayakkabılarıyla.
Üstümden trenler, vapurlar, atlılar geçiyordu.
Beynimde hep korna sesleri.
Sonra bir çingene bastı üstüme
Çamurlu ayakkabılarıyla.
Üstümden trenler, vapurlar, atlılar geçiyordu.
Beynimde hep korna sesleri.
Çığlıklar büyüyor .
Bir şehir bas bas bağırıyordu içimde
İsyanlar ,ihtilaller ,başkaldırılar .
Bildiriler okunurdu gece gündüz .
Hak ,hukuk ,adalet !
Karıncalar böceklere laf atardı.
Kusarken şişmiş midesini göstererek.
Yetineceğiz derdi bir kirpi.
"Açlıktan kim ölmüş "
Hırkasını kaptığı gibi çıkardı balkona
patronlar.
Asarlardı samur kürklerini portmantoya .
Şöyle bağırırlardı.
""İnanın bize her şey güzel olacak"!
https://erciyessozluk.com/baslik=dunya-kararlar-meclisi?entry=628
İtiraz ediyorum tek bir ülkenin çıkarları düşünülmüş bir önergenin kabul edilemesini meclis vicdanına bırakarak kutupların kış kalmasına onun dışındaki alanların en kötü ihtimalle 5 sene 24 derece hava sıcaklığı talebinde bulunuyorum
Abuzer, ağır adımlarla otobüsten indiğinde. Havanın kuru soğuğu yüzüne çarptığında, bozkırın sıradan rüzgarı olmadığını anladı. O an bir şeyin değiştiğini hissetti; burnuna gelen koku, taşların altından yükselen uğultu… sanki toprağın hafızası harekete geçmişti.
Valizini almak üzere bagaja yöneldi ama orada onu karşılayan, sıradan bir görevli değil, gümüş zırhlar giymiş, yüzü görünmeyen bir figürdü. Abuzer’e doğru eğilerek, kısık bir sesle konuştu:
— “Gecikmedin. Gözlerin hâlâ görebiliyorsa, içeri geçmeden önce soruyu hatırla: Neyi unuttuğunu hatırlıyor musun?”
Abuzer, ağır adımlarla otobüsten indiğinde. Havanın kuru soğuğu yüzüne çarptığında, bozkırın sıradan rüzgarı olmadığını anladı. O an bir şeyin değiştiğini hissetti; burnuna gelen koku, taşların altından yükselen uğultu… sanki toprağın hafızası harekete geçmişti.
Valizini almak üzere bagaja yöneldi ama orada onu karşılayan, sıradan bir görevli değil, gümüş zırhlar giymiş, yüzü görünmeyen bir figürdü. Abuzer’e doğru eğilerek, kısık bir sesle konuştu:
— “Gecikmedin. Gözlerin hâlâ görebiliyorsa, içeri geçmeden önce soruyu hatırla: Neyi unuttuğunu hatırlıyor musun?”
Refleksle başını çevirip çevresine bakındı. Belki bu tuhaflık birilerinin dikkatini çekmiştir diye düşündü. Ama hayır… Otobüsten inen yolcular kendi telaşlarıyla meşguldü. Kimisi valizini çekerken, kimisi aceleyle gar binasına yönelmişti. Genç bir çift, selfie çekerken gülüyordu. Yaşlı bir teyze, bir bankta dua ediyordu.
.
Hiçbiri… Hiçbiri, zırhlı o garip görevliyi görmemiş gibiydi. Hatta Abuzer bile bir an kendi aklından kuşkulanır gibi oldu.
Hemen görevliye döndü. “Görevli” hâlâ orada mıydı?
Yoktu.
Bagaj kapağının yanında duran kimse kalmamıştı. Ne bir zırh parıltısı, ne bir iz… sadece donuk sarı ışığın altında, hafifçe savrulan bir toz bulutu.
Bir an için, rüzgarın kulağına fısıldadığına yemin edebilirdi:
— “Geç kalma…”
Abuzer derin bir nefes aldı. Kalbi biraz hızlı atıyor, elleri hafifçe titriyordu. Ama nedense bir adım geri atmaktansa, valizini kavrayıp gar binasına doğru yürümeye başladı. İçinde, adını koyamadığı bir merak, bir çağrı vardı.
Christopher Nolan, sinemayı sadece izletmez, yaşatır. Zaman, hafıza, rüya ve gerçeklik gibi soyut kavramları görsel bir şölene dönüştürür. Inception’da rüyaları, Interstellar’da uzayı, Tenet’te zamanı bükerek anlatır. Katmanlı kurgularıyla zekayı tetikler, görsel diliyle büyüler. Onun filmleri sadece izlenmez çözülür, tartışılır, unutulmaz. Nolan sineması, zihni zorlayan ve duyguları kışkırtan bir yolculuktur.
Henüz takip ettiğiniz başlık bulunmuyor.
Başlıkları takip etmek için başlık sayfasındaki takip butonunu kullanabilirsiniz.