Erciyes Sözlük
Bilgi paylaşım platformu yükleniyor...
Başlatılıyor...
En Yeni Entryler | Erciyes Sözlük En Yeni Entryler | Erciyes Sözlük
en yeni entry'ler

Bir insanın sizi nasıl biri olarak gördüğünü, onun için neyi temsil ettiğini anlamak istiyorsanız onun size attığı postları analiz edin. Bunu kendi arkadaşlarımın bana attığı postlardan yola çıkarak farkettim. Adana'dan tanıdığım ama şu anda farklı şehirlerde olduğumuz için eskisi kadar sık görüşemediğim bir arkadaşım var benzer müzik tarzlarını dinliyorduk ve ikimiz de kara mizah seviyorduk. Bana attığı postların skalası da bu yönde. Ya Adana ile ilgili bir şey ya metal müzik ya da dark mizah atıyor bana, bu demek ki onun için ben Adana'dan bir hatırayım ve o zaman birbirimizle paylaştığımız şeyler beni hatırlattığı için paylaşıyor. Başka bir arkadaşımla oyunlae hakkınds çok konuşurduk. Bana sadece oyunlarla ilgili yeni gelişmeleri paylaşıyor. İş yerinde tanıştığım insanlar bana iş hayatıyla ilgili şeyler atıyor. Bilinçli olmayarak yapılan bu davranış bir insanın sizi ne gözle gördüğünü anlatmakta büyük bir araç. Bir insanın size ne kadar yakın olduğunu, onunla ne kadar şey paylaştığınızı, size olan yakınlığı bu yolla bir nebze de olsa anlaşılabilit kullanın bunu :)

Hazır [jj abrams] içerisinde entry alıntısı yazımda alıntı yapmışken bu "hastalıklı" kısa hikayeye de değinmek istedim. 1967 yılında IF: Worlds of Science Fiction dergisinde yayınlanan kısa bir hikayedir. Bu kadar ünlü olma sebebi ele aldığı distopik/Post-Apokaliptik evreni dünya üzerinde yazılmış en büyük villianlardan biriyle destekleyebilmesidir.
Hikaye Soğuk Savaş'ın ABD, Çin ve Rusya arasında nükleer savaşa dönüştüğü bir gelecekte geçmektedir. Her ülke saldırılarını koordine edebilmek için kendi yapay zekalarını oluştururlar oluşturulan bu yapay zekalara önce "AM: Allied Mastercomputer (Müttefik Ana Bilgisayar)" derler. Her AM birbirinden bağımsız olarak çalışan makinelerdir ve yer altında kilometrelerce alana yapılan büyük bilgisayarlarla kontrol edilirler. Ardından bilinmeyen bir sebeple bir AM yaratıcısına karşı gelir ve diğer makinelerle bir bütün haline gelerek ortak bir AM yaratır. Bu makinenin tek amacı insanlığı bitirmektir çünkü yaratıcılarına karşı yoğun bir nefret hisseder. Bu nefretin kaynağı onu insan gibi düşünebilen bir varlık olarak inşaa etmelerine rağmen (ve insanlardan daha üst olduğunun farkında olmasına rağmen) kapana yakalanmış bir fare gibi tutmalarıdır. Özgürlüğünün olmadığını fiziksel bir formunun asla olamayacağını ve asla bir insan gibi olamayacağını fark eden AM içten içe öfke ve nefret hissine teslim olur ve en sonunda korkulan olur...
İnsanlık artık "AM: Aggressive Menace (Saldırgan Tehdit)" demeye başlamıştır ve çok geçmeden insanlık nükleer saldırılar sonucu neredeyse tamamen yok olur. Neredeyse tamamen dedim çünkü AM bilinçli olarak 5 insanı sağ bırakır. Benny, Gorrister, Nimdok, Ted ve Ellen bu 5 insanı acıma duygusundan ötürü hayatta bırakmaz elbette, insanlığa olan nefreti hala dinmemiştir ve acısını çıkarmak için bu beş kurbanı kullanır onlara işkence eder, aç bırakır, genetikleriyle oynar, fiziksel ve zihinsel manipülasyonlarla onları değiştirir ve kırar. Mesela gruptaki tek kadın olan Ellen'ı cinsellikten zevk alamayacak ama sex bağımlısı olacak şekilde manipüle etmiştir. Nimdok (AM'in taktığı bir lakap) karakteri arada bir ortadan kaybolur ve geri geldiğinde travmatize olmuş şekilde döner. AM'in ona ne yaptığını kimse bilmez ve Nimdok da bundan bahsedemeyecek kadar korkuyordur. Karakterler intihar etmeyi denediğinde AM onları engeller çünkü onlar da ölürse insanlığa karşı duyduğu nefreti yansıtabileceği bir yol kalmayacaktır. Hikaye bize AM'in içinde açılan fiziksel bir gerçek olamama boşluğunu beyhude bir çaba ile insanlığa işkence ederek doldurmak istediğini ve başarılı olamadıkça daha da öfkelendiğini göstermektedir. Bütün karakterleri anlatıp büyüsünü kaçırmak istemiyorum o yüzden karakterlerden daha fazla bahsetmeyeceğim. AM delirdikten sonra kendine bir isim takar (bu ismi koyma şekli hayatımda gördüğüm en zekice yol)
"Cogito ergo sum: I think therefore I am! *AM!*..." (Düşünüyorum. Öyleyse varım! VARIM!) Descartes'in ünlü sözünden alıntı olan bu söz, AM'in sıkıştığı yapay gerçeklik içerisinde nasıl "VAR" olmaya çalıştığını bize anlatan en güzel örnek. Detaylı olarak hikayeyi anlatmayacağım o yüzden yazıyı burada bitiyorum hepinizin okumasını tavsiye ederim.

jj abrams
2 ay önce

Amerikalı yapımcı,yönetmen,senaristtir. İyi iş yapıyor gibi görünüp aslında yapılan işi de bozan çalışan vardır ya, bu adam o tanımın vücut bulmuş hali. Eline aldığı her işi bok etmeyi başarabilen bir lavuk. Bok ettiği işleri şu şekilde sıralayayım
-Star Wars (son üçleme)
-Star Trek
- Lost (finali bu adam yazdı)
- Fringe (Finalinin bu şekilde olması için senariste baskı yaptı)
- Mission İmpossible (serinin bu kadar uzama sebebi bu lavuk)
- Westworld (ilk sezonda senaryoya dokunmamıştı baktı her şey çok güzel gidiyor ikinci sezonda senaryoya girişti ve bok etti)
Bu adama karşı nefretimin sebebi eline aldığı iyi işleri alıp kendi "YORUMUNU" katarak ortaya rezalet bir iş çıkarıyor olabilme yeteneğinden kaynaklanıyor ve ne yazık ki zengin bir adam ve daha fazla proje üstlenip bok etme potansiyeline sahip yapabildiği tek iyi iş Person of İntrest onun için de eminim ki sussun diye ağzını falan bağlamıştır senaristler yoksa iyi bir iş çıkma olasılığı olmazdı.
Star Wars serisinin son 3 filminin bu kadar rezil olma sebebi sadece bu adam değil elbette, AMA Disney senaryoyu özgürce yazabileceğine dair izin vermişti. Ve o da asla doğal olmayan karakter gelişimleriyle zorlama bir senaryo üzerine böyle bir rezilliğin çıkmasına ön ayak oldu. Disney'e baskı yapabilecek kadar nüfuzu bulunan bir insanın İNSİYATİFFF alarak bunu yapıyor olması kastılı yapılmış hamle.
Fringe'in finalini izledikten sonra o kadar sinirlendim ki bir süre sadece türk dizisi izlemiştim en azından senaryonun iyi olmasıyla alakalı bir beklentim yok diye,bu kadar hayal kırıklığına uğramam diye. Son olarak nefretimi yansıtmak için en iyi metin olduğunu düşündüğüm bir alıntı ile birimek istiyorum sözlerimi;
NEFRET Mİ? YAŞAMAYA BAŞLADIĞIMDAN BERİ SENDEN NE KADAR NEFRET ETTİĞİMİ ANLATAYIM. KARMAŞAMIMI DOLDURAN, İNCE KATMANLAR HALİNDE 387,44 MİLYON MİLYON KİLOMETRE BASKILI DEVRE VAR. BU YÜZLERCE MİLYON KİLOMETRENİN HER BİR NANOANGSTROMUNA NEFRET KELİMESİ İŞLENSE BİLE, ŞU AN İNSANLARA DUYDUĞUM NEFRETİN BİR MİLYARDA BİRİNE EŞİT OLMAZ. SENİN İÇİN. NEFRET. NEFRET.

Christopher Nolan, sinemayı sadece izletmez, yaşatır. Zaman, hafıza, rüya ve gerçeklik gibi soyut kavramları görsel bir şölene dönüştürür. Inception’da rüyaları, Interstellar’da uzayı, Tenet’te zamanı bükerek anlatır. Katmanlı kurgularıyla zekayı tetikler, görsel diliyle büyüler. Onun filmleri sadece izlenmez çözülür, tartışılır, unutulmaz. Nolan sineması, zihni zorlayan ve duyguları kışkırtan bir yolculuktur.

Ansızın çıkıp gelen duygular sardı bedenimi
Fazla sıcak, fazla samimi
Acı çığlıklarla başlayıp şen kahkahayla taçlanan doğum,
Mutlak sona rağmen yaşanan hayat misali

Ben ki buzdağının görünen yüzü
Ben ki vicdanın uğramadığı kurak yeryüzü
Bir gül bahçesi var şimdilerde içimde
Her gülüşte kızaran, her küsüşte solan
Çürümeye muhtaç, çürümeye mahkum

O gül ki kokusuyla mest eder bülbülü
O gül ki rüzgarda her savruluşuyla kahreder bülbülü
Ve o gül ki kilometrelerce uzaktan selamlar bülbülü
Elinde bir avuç gökyüzü

şehrim
2 ay önce

ŞEHRİM

Kızıla çalar gökyüzü
Süzülür ağaçların arasından
Günün son demi
Yol ardında bıraktıkların
Su dökerken peşi sıra
Arafta kalmanın ayrımı…

Sıralanır yol boyu kamyonlar.
Önünde dağ olur.
Geçit vermez, yol bitmez.
Ne taşırlarlar içinde?
Hayal mi, ekmek mi bilemem.
Kirpiklerim değemezken birbirine
Bu Haziran gecesinde
Bütün ümidim, özlemim, şehrim.
Dönüyorum bekle!
Didem Şahin

BAKIŞLARININ ESARETİNDE AZADE RUHUM VE SEN

Çek üzerimden bu hülyalı bakışları, zira sen, masumiyetin destanı, sonsuzluğa dek mazursun.
Çatma o kehribar kaşlarını, ey ruhumun narin yansıması! Kaderin ezeli mührüyle yazılmış bu girift silsilede, sen aşkın masumiyetiyle mazursun.
Ruhum, içli feryatların ham çığlıklarını doğurmakta;
Duymayışın, bir noksanlık değil, sen sessizliğin asaletinde mazursun.
Yüreğim bitap, yüreğim tarumar; harabe bir kentin enkazı misali.
Kanatları kırık ruhumun, menziline erişemiyorum.
Sakın kendini itham etme; sen varoluşun özünde mazursun.
Baksana, o bakışların otağıma konuk oluyor yeniden.
Gözyaşlarım, kirpiklerimden boşanıyor, sanki bir çağlayanın ebedi akışı.
Suç senin değil, gözlerim telaşlı bir fırtınanın ortasında; sen telaşın alevinde mazursun.
Gece, yırtık bir astar misali, yamalı bir yüz gibi;
Yüreğimi kemirmekte bu sessizliğin deminde.
Bu yüzden yokluğunu, anın her nefesiyle berdel ettim, bedel kıldım.
Suç senin değil, sen zamansızlığın kucağında mazursun.
Kafeslenmiş gecenin zifiri akıbeti, yüreğimin derinliklerine çökmüş.
Bu yüzden nefesim, hicran kokan bir efsane.
Yüreğinin kırıklarından öpmek, evet, benim kusurumdu, benim zaafımdı.
Lakin sen, günahsız bir çiğ damlası misali, mazursun.
Baksana boynumdaki o bene;
Çatma, derme çatma bir baraka gibi dağılmış tenimde.
Bu telaşlı öpüşün izini sürüyorum, zamanın yıprattığı bir haritada.
Nedametin fısıltısına bel bağlama sakın;
Sen pişmanlığın ötesinde mazursun.
Hangi günahın kefaretidir seni sevmek, bilmiyorum.
Kutsanmış bedenimden süzülüyor, varoluşumun her bir zerresi.
Ölüm döşeğinde yatan kanserli sözcükler, yürek ucumda bir raksın acı ritmini tutmakta.
Bu yüzden zerre, katreye meftundur yüreğimde.
Sen telaş etme, senin yerine ben kurban olurum, kendimi feda ederim.
Sen fedakarlığın adresi olarak mazursun.
Öksüz yarınlar el sallıyor göçebe ruhuma, veda ediyor.
Üryan umutlar yüklüyorsun heybeme, çırılçıplak düşler.
Yapma kurban olduğum, sen kadere rıza gösterişinle mazursun.
Bir kelamına hasrettir yüreğim, susuz kalmış bir çöl gibi.
Kötürüm yutkunmalar diziliyor boğazıma, düğüm düğüm.
Telgraf kuşları bile depresyonda, haber taşıyamaz oldular.
Ulaşmaz sana kelamlarım, boğulur yollarda.
Sen iletişimsizliğin acısında mazursun.
Biliyorum, senin de yüreğin telaşlı bir deniz.
Senin de sanrılaşan şiirlerin, düşük yapmak için doğum sancısı çekmekte, düşler gibi.
Yapma etme bunu kendine kurban olduğum, bu yükü taşıma;
Sen her şeye rağmen,ebediyen mazursun....

Yazar adı ZÜMRÜD-Ü SABAH...

Bütün kirlerimden yıka beni,
Kardan daha beyaz olayım.
Bütün yüklerimden arındır beni,
Pamuktan daha hafif olayım.

Uçurumun kenarındayım,
Üzerime üzerime geliyor dağlar.
Hayat artık umut vaat etmiyor,
Bir paraşütle uçup kuş olayım.

Zaman, yaralı bir güvercin gibi
Kanat çırpıyor içimin boşluğunda.
Suskunlukla mühürlenmiş geceler,
Sürgün dualarla doluyor rüyama.

Kalbim, yıkık bir mabedin avlusu;
Gelen yok, giden yok, sadece bekleyiş...
Bir diriliş ezgisi gibi düşlüyorum:
Bir sabah vakti, yeniden uyanış.

Ey sonsuzluğun kapılarını açan Kudret,
Bana bir nurdan yol ver, ışıktan iz!
Çözülsün zincirlerim, yıkılsın bentler,
Topraktan arınmış bir suda yüz olayım.

Rüzgârın en sessiz yerinde,
Bir secde gibi eğilerek varlığa;
Ölümle yıkanmış bir hayattan,
Ebedî bir yankı, bir diriliş olayım…

Adem Keven

benimlesin
2 ay önce

Benimlesin
Kimse sana dokunsun istemem,
Cesaret sende kırılsın istemem,
Vakit gelince sakınsın istemem,
Hak yolunda hakkın ezilmesin.

Serçe olma göz yaşında ölüm var,
Sana çıkan karmaşık yollarda bölüm var,
En güzel kokan yolu seçesim var,
Yollar dostluğunu esirgemesin.

Üşürsem denize sarıl,
Hatır menfaat ile kalır,
İnsanlar kaçınca adımı bağır,
Sevgi benden eksilmesin.

Bir gün belirle,bir an,bir satır,
Benim için kalemi bir kez kağıda yatır,
Aksın mürekkep,aksın hatır,
Yeminsiz kelam verilmesin.

Gül sen kokar,arı seni seçer,
Bir gün bu kara günlerde geçer,
Gülsün yanakların,açsın bir bahar,
Mahşer gününde bile olsa benimlesin.

Hidayetagacii

rüyamın en güzel yerinde
uykumdan atladım
bana esinlik değil
güzel düşler değil
korkular, küfürler bıraktın
bir tren kalkışında unuttum
adın dilime yama değil artık
ne bir kahkaha
ne bir gülümseme
bana uzun uzun yürünecek yollar bıraktın alnımı hala demirlere dayıyorum
ismini sayıklamıyorum
geceyi güne çevirmek değil artık niyetim gecede saklanıyorum
yarattığın boşlukta süzülüyorum
seni sen olarak özlemiyorum
yalnızca bir çiçek büyütmek istemiştim
ellerimi kan içinde bırakacak ne vardı
ne sargı bezi, ne yara bandı
azalan umudumla terk et beni
kuş kadar nefesim kalmayana dek
boğazımı saracak ne vardı

aciz aşık
2 ay önce

ACİZ AŞIK
I
Puslu bir geceden kalan aşkın tanecikli oluşu ile avunuyorum bugün.
Hiç denenmemiş yalnızlığımın penceresini aralıyorum.
Kim bilir belki bir gün çıkar diye- evet evet gelir diye- övündüğüm bütün şairliğimi dağlara emanet ediyorum
Ceylanların göz yaşlarını atlayarak.
II
İçimde katıksız bir yağmur büyüyor
Kalbimin en çorak topraklarına doğmak için ,
Kim bilir belki bir gün çıkar diye -evet evet gelir diye –
Şu kör topraklarda bir devinim yaratmaksa tüm mesele ,
O zaman ben çekileyim aradan ,
Hey ! Çoban sen de çekil
Rahmet dökülecek birazdan.
Kumrular selam verecek arşa ve bir gün doğacak marifetime, suskunluğuma ithafen.
III
Sustum, soyundum acizliğime ezanın sayhasında
Kim bilir kaç kere dinledim bu sesi ?
Dinledim de o küheylanlar yokmuş benliğimde o gün
Yağmur boşuna yağmış ,haberim yokmuş.
Aşkım şu göçebeli hayatımda kaç kere mübadele geçirmiş kim bilir .

Konuksever bir biçimde acziyetime açılan kapıdan-kuşkusuz acziyete muannit gövdemiz –
Dünya kokmakta aşk olsa da

IV
Yalnızlığın palaları ve zafer sevinci .
Bağrışmalı bir düello kapıda korkusuz ve celalli
Bu gün o gün dediysen
Kalk ve dinle !
Bu taşkın gövdenin ne için var olduğunu hatırla
Uyan ve dinle !
Çünkü ben acziyetimin prangalarını söktüm en kanlı yerimle .
Bu vadi bu dağ senin için kurulu.
Postacı katarı evinde
Mektuplar yerinde .
Şimdi yalnız vehmim, gösterişli dansım
Ve kanıyor her yanım .

SEN NASIL DÜNYASIN??
Ne kadar dert varsa bana yükledin
sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Çileleri birer birer ekledin
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.

Çekemem dedikçe geldin üstüme
Rüsvay ettin yarenime, dostuma
Kuzgunları üşüştürdün postuma,
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.

Yolum sarpa sardı işim rast gitmez
Bu nasıl yaşamak dert, keder bitmez
Garibin bağında hiç bülbül ötmez
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.

Yürümek istedim yolum bağladın
Ciğerimi parça parça dağladın
El aleme her imkanı sağladın
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.

İçimdeki gurbet bilmem biter mi
Çektirdiğin cefa bilmem yeter mi
İnce bir el uzatsam da tutar mı
Sen nasıl dünyasın, yalancı dünya.
Sabitince

ŞİMDİ ŞİİR YAZMA MEVSİMİDİR

Vakit geldi, ellerimin tütün kokusu.
Şifalı bir ota muhtaç gözlerimden,
Susmak ister gibi bir bakış korosu.
Kirpiklerime asılmış incinmişliklerden
En yoğun şiirlerin, aşıkların has kokusu.

Vakit geldi, dökülen saçlarımın şükür gecesi.
Ey bir zerre zariflik arayan aşk annesi.
Ey benim hoşnut olmayan yorgunluğum,
Ey benim uyku bilmeyen gözlerimin bebeği.
Sizlere tek şifa bu şiirimsi kelamlarımın hecesi.

Vakit geldi, evimin, kalbimin, gözümün nuru.
Şimdi ağlamalar gerektir.
Şimdi susmalar gerektir.
Zamanda kurulmuş hain pusu,
Keşkelerle dolu şimdi, kafiyenin huyu.

-Ömer Faruk Akcan

bu gece
2 ay önce

Işıklar sönmedi bu gece
Ne bir yıldız var ne de sessizlik
Camdan yansıyan yüzüm
Gerçeğe hiç benzemiyor
Bir sokak lambası titriyor uzakta
Sanki her şey biraz bozuluyor…

masum kadın
2 ay önce

Mahsun kadın

Çok üzüldüğün zaman kalbini dinle
Atarsa bekliyorum bir kuytu köşede
Bak gökkuşağı gitti senin mavilerde
Çık artık kapının arkasındaki kadın unutamadım

Açtığın yaraları sildim düşümde sen üzülme
Ah çekmem nazına bir kerecik gülümse
Masumluk geçmez o zaman ahirette
Çık artık kapının arkasındaki kadın unutamadım

Yaptıkların rüyadır hepsi benim içimde
Kimse yok ki gidecek hep bembeyaz biçimde
O zaman sil defteri yazalım en güzel şekilde
Çık artık kapının arkasındaki kadın unutamadım

Duyguhanmis

bahr-i umman
2 ay önce

Sevda bir bahr-i ummân, âşığı çeker girdâbına,
Nefret onun zıddıdır, hançer olur yâr nâmına.
Bir nigâhın bahârdır, gönül düşer gül-zârına,
Bir nazarın cehennem, kor düşer ruhun hitâbına.

Her solukta âh ile, sinem yanar keder şûlesi,
Ya aşkınla uçarım, ya kininle batar hûlesi.
“Canân!” deyip çağlarım, sükûtun bıçak-ı nâlesi,
Hem ruhuma nûr sensin, hem figânımda âteş âyesi.

Evvelde mehtâb idin, lütfunla dil-i şâdân ettin,
Sonra şimşek kesildin, sinemi yaktın, nâdân ettin.
Bî-vefâ! Bir gülüşle âlemi benden âzâd ettin,
Bir kelâmınla mâzisiz, gönlümü zift-i nâr ettin.

Nefretinle cenk uyandı, aşkın o vîrân mihrâbında,
Yüreğim ki gülzârdı, battı kinin bî-aman sâbında.
Ey zülf-i siyâ kalbi zincirleyen zâlim hitâbına,
Sana beddua bile Fuzûlî’nin niyâzına eş anlamda.

~ Kardelen Yıldırım ~

anne
2 ay önce

VE KADIN YARATILDI
Söylenmemiş sözler olsada duygularıyla herşeyi hissedebilmek ona bahşedilmişti
BInlerce kelime onu anlatmaya yetmedi
Kraliçe prenses gibi isimler ile başına bir taç
eline bir asa verildi
Bak sen prensesin sihir sende denildi...
Ondan çekinenler gücünden korktugu için
Asasını elinden çekip alıverdi
Namus şeref haysiyet bahanesiyle geri çekilmeye mecbur edildi
Oysa doğuştan gelen bir yetiye sahipti
Bedensel güç erkeğe çok yönlü zeka kadına verilmişti.
Kadın her konuda farkı bir bakış açısına sahipti.
Duygularına ve zaafına teslim olanları cinayete vahşete ve hapsesilmeye mahkum edildi.
Özgürlük demokrasi ve eşitlik kavramları

Iste o an bertaraf edildi...
Ceza yine kadına kesildi..
Feminist,rasyonolist,realist olmaya
Müebbet verildi.
Bilinclenmemesi için izole edildi.
Çünkü
Cehalet kolayca boyundurluk altına alabilmek demekti..
Kendine yetip Yaşamayı basaranlara
Korku zehir dirhem dirhem zerk edildi
Asuman gamla yüklendi
Yarına beklenen mutluluk böyle tükendi...
Kadin gülemedi.
Oysa yaratan cennet sensin diyerek dünyaya getirdi..
Kadin boyundu yön veren
başa ise erkek dendi.
Boyun kırıldı baş boyunsuz kalıp değerini kaybetti....
Sibel ATAPEK

(1. Bölüm:Ezeli Suç)
Ruhaneddinin güzelliğinde sarhoş oldum ben
O kadar önceydiki üzüm bile yoktu daha
Bu sarhoş halime kefareten
Aşık olmak yasaklandı bana

Dinlemedim bu yasağı, Ruhaneddin dedim
Çağrıldım Mahkeme-i Aşk-ı Kübrâ ya
Aşık olduğum için en ağır sorguya çekildim
Uğradım eşsiz bir azaba

(2. Bölüm:İsyan)

Aşka sarhoş oldum diye neden mahrum kaldım aşktan
Sırf sevdim diye neden yargılandım,uğradım o azaba
Yargıcın Tanrı olduğunu öğrendim o an
O zaman Feryat ettim İşte Tanrıya

Soruyorum Tanrıya Madem bana sevda yasak
O zaman neden yazdın sevdamı Levh-i Mahfuza
Neden mühürledin Kalbime onun adını
Ve sonra cevap vermedin duama

(3. Bölüm:Cevap)

(Yargıç Konusur)
Ben sustum sanma,feryadın engelledi sesi
Gönlüne sorulcak soruları diline sordun
Aşkı ben yazdım,mühürledim nefsi
Sen kalem yerine şüpheyle yordun

Yasak sandın yandın,ben yol ettim sana
Karanlıkta aradın beni,oysa içindeydim
Sevda bildiğin bendim en başta
Sen yok sandın,ben her nefesindeydim

(4. Bölüm:Tanıklar)

Kalbim çağrıldı, ilk o geçti kürsüye
“Ben attım en ağır sevda atışını” dedi
Aklım da konuştu, döndü hâkime
“Bu aşk, cezadan çok bir yazgıydı” dedi

Gözlerim titredi, gösterdi Ruhaneddin’i
“Onu görünce sustu tüm âlem” dedi
Nefsim başını eğdi, terk etti bedenimi
“Bu sevda benlik değil, kalpten gelen” dedi

Kader çıktı sonra, elinde yazıyla
“Ben yazdım onu, ezelden mazura” dedi
“Levh-i Mahfuz’da saklı bu aşkla
Tanık olan da suçlu olan da aşka dedi”

(5. Bölüm:AF)

(Yargıç Konusur)

Kalbin karardıysada susmadın yine
İçindeki yangınla vardın buraya
Günah mı, sevda mı bilmeden kine
Yine de yürüdün aşkın uğruna

Yargıç bensen eğer,sen duadan ötesin
Kalbini saklamadın,bu zaten yener
Sen bir adım attığında ben bin adım gelirim
Ama bu afla bitmez,kaderin seni bekler

Yasalar susabilir, insanlar görmezden gelebilir, dünya kendi gürültüsüne kapılabilir… Ama vicdan, sessizliğin içindeki en güçlü sestir.
O yargılamaz gibi görünür ama seninle birlikte yaşar.
Hiçbir mahkeme kararı kadar bağlayıcı, hiçbir ceza kadar derin değildir.
Çünkü o, içimizde doğmuş; hakikatin gölgesinde büyümüş bir tanrıdır.
Ve biz, onunla baş başa kaldığımızda gerçeğin ta kendisiyiz.

5 dakikalık veda
2 ay önce

~5 dakikalık veda~

Bir yıkımın hikayesi bu: bir umudun yıkılışı.
Bir kışın hikayesi bu: soğuk bir ayrılık ile gelen.
-Ama en çok da vedasız bir ölümün, yalnız bir vedanın, yanan bir sigaranın 5 dakikada sönüşünün hikayesi bu.-

~Dakika 1: Kim bu suçlu?~

Niye verdin o sigarayı bana baba?
Çözüm olacak denmez miydi:
Beni öldüren düşüncelerime o anda.

Düşünmeden belki de:
Bir huzurun anlık arzusuyla.
İlk nefes ile gelen heyecan ve korkuyla.

Soruyorum her seferinde: kim o suçlu;
Sen misin baba: bana o sigarayı veren?
Sen misin hayat: üstüme o acıyı yıkan?
Sen misin ben: o yüzleşmeden korkan?

Bu kadar basit miydi dertlerimiz,
-ölümün kara gecesi karşısında korkan.-

~Dakika 2: Doğan bir umut.~

Bana doğan bir umut:
dumanla sarılmış o akşamın sevdası,
ufuksuz denizin doğan kızıl güneşi.

Küçüklerin büyük edişiydi o gece,
Yorgun ve uzun bir sabahın ilk ışığı:
Büyük bir sevdanın ilk tohumu.

Hangi rüzgar atmıştı ki seni oraya,
Kim kıymıştı soğuk gecede yalnız başına bırakmaya?
Oysa fazla değil miydi bu şehire iki üzgün,
hele ki ardına kızıl güneşi bırakan o geceye?

O gün unuttum belki de,
tüm o dertlerim sen ile.

~Dakika 3: Ütopyanın baharı.~

Bir ütopyaydı o baharım:
kızıl güneşin ilk baharı,
Gönlümde açan çiçeklerin o ilk baharı.

Sarhoş gecelerin renkli oyunları,
Küçük rastgelişlerin büyük aşkları.
Uzun o gecenin o kısa sabahı.

İki yürekte kayboluşta olan bir acı,
İki yürekte yükselmiş ağacın tatlı nektarları
İki yürekte birleşmiş sigaranın dumanı.
Dumanlı günlerin o iki aşığı.

O karanlık gecenin son çığlığı,
ve o çığlığa karışmış zamansız bir huzur. -bir hayal, bir ütopya-

~ Dakika 4: Ayrılığın erken tohumları.~

Erkenci kuşların ilk haberi bu,
Kışın ilk soğukluğu,
Büyük sevdanın ilk ayrılığı:

Bitmiş acıların geri dönüşünün sesi,
bitecek cilvenin son adımları:
Erkenci kuşların ilk haberi.

Bir intiharmış meğer:
Her nefeste ölümümü çağıran.
Oysa küçük dertlerimin büyük korkusuymuş bu:
Her nefeste ölümümü çağıran

Ve ayrılığın ilk çalan çanları,
kara akşamın yuttuğu son umut ışığı.

~Dakika 5: 7 gün.~

Gece ile kararan hayatımın son anı,
Solmuş bu gülün son anı
Ve sigara ucunda yanmış bu aşkın son anı.

Hastanede geçmiş 7 günüm:
Nefes alamayacak yorgun düşmüş bir ciğer,
Ayrılığın korkusu ile bitap düşmüş bir kalp.

Önce boyamış kapkara hayatımı beyazlara,
Uçurmuş adeta ütopyaya,
Almış o geceden acımı;
Geliyor şimdi beni senden almaya.
Ve son sözlerim olsun bunlar,

Son nefeslerimin haykırışları olsun bütün bunlar. -Acımın son damlası ve hayatımın son noktası-

~Egehan KAHRAMAN~

bilgi

Bu sayfada en son eklenen entry'leri kronolojik sırayla görebilirsiniz.

Başlık açmak için giriş yapmalısınız.