Erciyes Sözlük
Bilgi paylaşım platformu yükleniyor...
Başlatılıyor...
En Yeni Entryler | Erciyes Sözlük
en yeni entry'ler
yön tabelası
1 ay önce

Yön Tabelası

Bir yol ayrımı geldi önüme, Ne sağ ne sol, sadece “devam et”. Sordum: “Nereye gider bu patika?”, Cevap yoktu, sadece hafif bir çiçek.

Yön tabelası yoktu, varsın olmasın, Yön değil bazen ritim önemli. Nereye değil, nasıl gittiğindir, Yokuş da olabilir, fark etmez dengeyi.

Rotamı ben çizmiyorum belki, Ama yürüyen ayak benim sonuçta. Bilmemek özgürlük de getirir, Gideceğim yer, belki de burası da.

mutluluk
1 ay önce

MUTLULUK Sokak çocuğuyum ben , Uzaklardan izlerim mutluluğu Yeni fırından çıkmış ekmek kokusu gibi gelir Burnuma mutluluğun kokusu , Sokakta balon satan amcanın bollonları gibi Süzülür gökyüzünde mutluluk . Martıların ekmek kavgası gibi denizin üstünde Kanat çırpar mutluluk . Beşiktaş'tan Kadıköy'e Sefer yapan Yolcu vapuru gibi irkilir kulaklarımda mutluluk . Eminönü'nde buram buram kokan Balık ekmek gibi mest eder mutluluk . Gülhane de elele gezer ,sevdalıların Parmaklarının arasında kenetlenmiş mutluluk . Ayasofya da Ezan sesi gibi derinlere çeker Tüm benliğiyle teslim alır mutluluk . Sokak çocuğuyum ben , Ayakları çıplak ,üstü başı yırtık ,yüzü sisli Bazen aç,bazen tok ,bazen buz keser vücudum Bazen kavrulurum sıcaktan ... Hor görülüp itilen_kakılan Mutluluk resmi kabadır dilimde Ekmektir mutluluk ,yuvadır mutluluk Sokak çocuğuyum ben öyle uzaktan izlerim Mutluluğu ..... Gece bir köşede göz yaşıyla seyrederim Sarı ışıklı evlerin bacasından tüten dumanı ... Ne tutsak ,ne özgür hayatta kaldığım gündür mutluluk ...

ESİN 🖋

enkaz damlası
1 ay önce

Ben şimdilerde şiirim Dizelerin arasında bir melodi Yanı başımda hissettiğim dalga sesi Beni bu kör dünyadan alırsa Yaşamıma son verecek olursa bu karanlıklar Kanadı kırık kuş düşerse dalından Anla ki ölmüşüm Ölmek mühim değil, ruhum ölmemeli Zaten ruhlar değil mi Tüm acılarımızı kanatları altına alan?

Umut her zaman var, sevgi de öyle Yokluğunda hasar alan evim Şimdi adeta bir enkaz Gelmemen ve hiç gelmeyecek olman Bu yığını ölümlü kılıyor Kim bilir enkazda bir çiçeğim açarsa Yağmurların mıdır sulayacak olan Gözyaşların mı? Şanssızımdır köklerime ulaşmaz hiçbir damlan Sen akıt hissetmesem de Bir yerlerde minnet duyarım sana Beni hiç görmemiş olan sana...

Nursima Yeter

SEVMEYİ BECEREMEDİM Sevmeyi beceremedim. Belki çok istedim, belki hep yarım kaldım… Dokunmayı bilmeyen ellerle, kalbin derinliklerine nasıl inilirdi bilmiyordum.

Kimi zaman bir bakışa sustum, kimi zaman bir cümlede kayboldum. Kalbimde devinen fırtınayı sana bir liman gibi sunamadım. Sözlerim eksikti. Ya da fazlaydı belki , senin sessizliğini ezip geçen kadar.

Sevmeyi beceremedim. Sana şiirler yazmak yerine kendimi susturdum gecelere. Karanlıklar anlattı seni bana, ve ben her defasında yanlış bir kelimeyle başladım seni sevmeye.

Bir gülüşünü tutamadım ellerimde, bir veda kadar erken tükettim seni. Çünkü… ben sevmeyi, kendimi sevemediğim kadar beceremedim.

@cestgiizem

tutmadığın sözler

rüyamın en güzel yerinde uykumdan atladım bana esinlik değil güzel düşler değil korkular, küfürler bıraktın bir tren kalkışında unuttum adın dilime yama değil artık ne bir kahkaha ne bir gülümseme bana uzun uzun yürünecek yollar bıraktın alnımı hala demirlere dayıyorum ismini sayıklamıyorum geceyi güne çevirmek değil artık niyetim gecede saklanıyorum yarattığın boşlukta süzülüyorum seni sen olarak özlemiyorum yalnızca bir çiçek büyütmek istemiştim ellerimi kan içinde bırakacak ne vardı ne sargı bezi, ne yara bandı azalan umudumla terk et beni kuş kadar nefesim kalmayana dek boğazımı saracak ne vardı

YOLCU

Ben divaneyim, bilir misin adımı? Ya kervan geçer aklımdan ya da bir yuva. Yolumdan ipek gider, tanır mısın kağnımı? Ne bir kuşum ne de kıyıdan bir tuna.

Kim bilir kaç bahar oldu sensiz kalalı, Adına yazdığım her şeyi, tek bir ateşte yakalı. Kim bilir kaç kere durdu zaman, yolundan bakalı, Kaderin vaadettiği mutluluğa şuursuzca kanalı.

Kaldır başını yolcu, geldiğimiz yer yanan bir iskele, Sen de konuş sessizce içini parçalayan seslere. Üzülme, şimdi sahip olduğun beyaz bir elbise, Yırtılır diye korkma, dokusu ipekten işleme.

boşluk
1 ay önce

Kabasını alıyorum hayatın. Hayatıma hayat diyemem artık. Acı aniden diner derlerdi. Darmadağın gövdemi nasıl saklarım.

Kelimelerin tadına bakıyorum. Yutuyorum noktası olmayan cümleleri. Dahası çoktan akıttım zehiri kalbime. Yazamam mutluluk şiirleri artık.

Büyüttüm kalbimi de. Renkli perdeler arasına sakladım hatıraları. Ruhumu gömdüğüm yer hala belli. Bir boşluk daha kaldırmaz içim artık...

zamanlardan geçen hokkabaz

vazonun içine koyduğum gökkuşağı döküldü denizin derinlerine hüsran dalgalarda buldum sesimi pas tutmuş rehineler konuştu dudaklarımda dalganın kıyısında dargın insanlar dünyevi telaşlarının hançerinde kuş olup yükseldi tepelere ben ise kırgın kalemimle onları resmettim. irili ufaklı sonlar yazdım hayatlarına kimisi aşkından unufak hâlde kimisi gitmek ve kalmak arasında, terazi olmaya çalışanlardı. bazıları gözyaşlarını kuru topraklara döküp heba etti bazılarıysa yeşerttiği çiceği dalından kesti. hayat oyundu, onlar oyundan oldu ben kendimi anlatma gafletine düşmeyeli, bir cumartesi haince bir salıyı öldürmüştü. fotoğraflarına bakıp sildim camdaki lekeleri bulutlar uğramaz oldu rüya bahçelerime gözler ve bıçaklar bir iyilikten kötü bir akşamüstünü çıkartırmış bunu şarabın nahoş kokusuyla anladım anladım elimde kalan son zamanı tanıdım da hatta, zamanlardan geçen bir hokkabazı en güzel anımı bir tavşana çevirince anladım yanımdaki gülden mahsus olduğumu

"suladığım bütün kelimeler şimdilerde boğazımı sıkar oldu cümle vermeye başladı çınar peki burdan yarına ne çıkar?"

yasinucar

hikayede adsız
1 ay önce

HİKÂYEDE ADSIZ

Bir gül açtı ellerimde, vaktiyle bahardı. Kokusu dün gibi, rengi ise aldı. Kime döksem içimi, hep yarına daldı. Meğer her güzel şey ölünce yarım kaldı.

Akrep yelkovanı kovalar günler boyu, Güneş her doğduğunda yener onu. Aynaya bakan göz saklar sonu, Ten aynıysa da ruh gizler yolunu.

Çocukken sonsuz gibi gelen öğle vakti, Şimdi bir düş, bir göz kırpımı belki Annemin sesi gibi uzaklarda sanki, Zaman her şeyi alır, kalmaz ki bâkî.

Sevdiklerim geçti yadımdan sessizce; Kimisi toprağa sindi, kimisi hayale. Adını anmak bile incitir sebepsizce, Yaşarken gömer zaman içine derince.

Hayat dediğin bir nehir, yerinde durmaz. Anı tutmak istersin ama elin ıslak kalmaz. Geriye kalan ise eskimiş bir fotoğraf; Gülümseyen gözlerin ardında gizli bir “ah”.

Nereye koşsan peşinde nazlı bir zaman, Gölgen bile bırakır seni o an. Bir gün aynaya baktığında dersin: “Aman!” İşte o vakit insan kendine olur düşman.

Ölçülmez metreyle ne gençlik ne de vuslat; Koca bir ömür de bazen zamansız hasat. Acımasız ölümü gel de sen bana anlat: Ne doğmakla ne ölmekle başlar bu hayat.

Geriye ne kalır ki, her şey artık gurbet... Bir şarkı, bir mısra da sanki var bir heybet. Ama yaşanmayan günler içinde olmuş dert; Bitmiyor zamanla insanın yüreğindeki nefret.

Ey zaman, içimdeki büyük hırsız! Yalnızlığıma aldırmayan vefasız! Yüreğim beklemeye razı değil, sabırsız... Ben kaldım bu hikâyede adsız.

Yaban Geriye kalmaz hiçbir doğru, Anlaşılmayınca anlatılanlar. Anılar küllenir zamandan arta kalanlarla. Eller açılınca semaya,dudaklara düşmeye utanır dua. Gözler karışır karla,baldan tasavvur etmiş iki çift eşini bulunca. Heybetlidir dağlar,kışın dağlarda karlar. Kızıl gökyüzü kadar,içimde kızıl harlar.

Ve lâldir dil saçının bir perçemi olunca gönle deva. Gülümser güller, çocuk gülümsemesi dalında açınca. Öyle bakar ki bazen bana,sanırım tüm iyi insanlar onun gözlerinde yaşamakta. Heybetlidir dağlar,kışın dağlarda karlar. Kızıl gökyüzü kadar,içimde kızıl harlar.

Her şeyden habersiz durur orda, bağrına düşer karlar. Geç kalınmış bir ıslık dudaklarından korlar. Üşürsün oğlum, ört bağrını insanı yalnız ateş değil buz da yakar. Heybetlidir dağlar,kışın dağlarda karlar. Kızıl gökyüzü kadar,içimde kızıl harlar.

Bir şey demem,kapattığım defter çoktan kesti bileklerimden akan kanı. Benim kalbim de bir çocuktu, fakat uçurdum çoktan balonlarımı. İnan anlatsaydım anlayamazdın böylesi yangını. Heybetlidir dağlar,kışın dağlarda karlar. Kızıl gökyüzü kadar,içimde kızıl harlar.

Çok ağladım,bağrıma sen yerine taş bağladım. Dinecek belki yağmur öylesine inandım,uyudum yine aynı güne uyandım. Bir rüya gördüm,o geldi. Ona hiçbir şey söylemedim o bildi.. Heybetlidir dağlar,kışın dağlarda karlar. Kızıl gökyüzü kadar,içimde kızıl harlar.

‘’Geç kalmak ömrün felaketidir.” Sen, ödül değilsin ceza değilsin. Sen geç kalınmış bir an,beklenmedik bir hüzün, Bir akşam üstü ezanında içi kaplayan huzur gibisin. Ama…çok geç,öyle geç ki dursa dünyanın tüm saatleri bile.. Alamam hiçbir şeyi geriye. Heybetlidir dağlar,kışın dağlarda karlar. Kızıl gökyüzü kadar,içimde kızıl harlar.

Ve yâr, Yar dediğin ne ki uçurumdan başka…

ÇOCUKLUĞUMU ÖZLEDİM

Kaybettiklerim arasında, En çok çocukluğumu özledim. Dizlerim kanasa da güldüğüm, Gözyaşlarımın çabuk kuruduğu günleri…

Bir uçurtmanın peşinde koşarken, Rüzgârın sırtıma dost olduğu zamanları, Ellerim çikolataya bulandığında, Dünyanın en mutlu insanı olduğum anları…

Ne büyümek istemiştim aslında, Ne de zamana yenilmek… Ama hayat aldı benden rengârenk düşlerimi, Gri sokaklar, soluk sabahlar bıraktı yerine.

Şimdi dönüp bakıyorum geçmişe, Bir tahta salıncakta unuttuğum gülüşe, Bir su birikintisinde yansıyan yüzüme… Ve anlıyorum; Kaybettiklerim arasında, En çok çocukluğumu özlüyorum.

Hitap!

Köprüler yıkılır derin çeşmelerden, Kabarır boşluğun, çeş - mi sineden Örülür en hazinli bilmecelerden ; Çöz dediğin yerdeyim ansızın!

Sende yurdum insanı, sende oğul atası, Yankılanır aheste, memleket havası Boynumda hükmünün kalın yaftası; Vur dediğin yerdeyim ansızın!

Akşamlar çoğalır , o kadîm akşamlar Yarınlara ganimet, sanki yanlızlıklar Şimdi, solundayım, vebâlden de ağır; Dönüşüm var dediğin yerdeyim ansızın!

Sılam vitrindir ömür bekâsında Anılar çürür her defasında Bilmem hangi şiir hüzzam faslında? Adımı çiz dediğin yerdeyim ansızın!

Hayâlin şimşekten bir pay ister, Umudum mahşere girmeyi bekler! Bana kâfidir, suretin yeter; Aklını kaçır dediğin yerdeyim ansızın!

Firâkım meyyustur, gözlerim gaflet, Arzusudur nefsimin, öylesine illet! Müdafaa etmene tövbeler hizmet; Dilinde olsun dediğin yerdeyim ansızın!

Kılı kırk yardım" aşk " talebinde, Meğer duaymış tek tecelli de ! Beni tekrar " kur" saatinde; Başla dediğin , yerdeyim ansızın!

Tahtına sahiptir - Köşk- ü sarayım, Azamet dağlarında gezer - koşarım, Gönlünün divanından sesler duyarım; Yeter dediğin yerdeyim ansızın!

İklimler topyekûn- zamansız ayar, Gönül atlasında tılsımlı yollar İlahi çemberi kalbimde arar ; Bul! dediğin yerdeyim ansızın!

Ömer Bayram

Ben ilk kez tanıştığım insanlara asla söyleyemeyeceğim çocukluktan gelen bir hayale sahibim samimi olduğum kişilere bu hayalimi paylaştım tabi benim çocukluktan beri süregelen hayalim Tır şöförü olmak Evet çok saçma ama büyük cüsseleri ve konforlu sürüşleri olan Amerikan tırları görünce ah keşke diyorum

Herkese selamlar denememden edindiğim bilgileri paylaşayım belki benim gibi merak edenlere bir yol gösterici olur. Öncelikle epi topu mısır işlemek ne kadar zor olabilir ki demeyin 3 koçan sadece nasıl delmem gerektiğini anlamaya çalışmakla harcadım. Koçanı market mısırından yapmaya çalışmayın hem çok küçük hem de tadı falan her şeyi bozuyor. "Yemlik mısır" diye sorarsanız insanların bileceği tür bu iş için uygun. Bulduğunuz koçanın nemini tamamen kaybetmemiş olması gerekiyor, öte yandan ıslak da kalmamış olması gerekiyor. Bu nem mevzusunu ben şöyle amatör bir yolla çözdüm;

1) Yapacağınız pipo için gerekli ölçüde bir parça kesin

2) kestiğiniz koçanı suda 5-10 dakika kadar bekletin, ardından güneşte (iklime göre değişiklik göstermekle birlikte) 2-2.5 gün arası direkt güneş alan bir yerde kurutun. Böylece biraz daha nemini korumuş oluyor ama çok da kuru kalmıyor. (İşlemesi daha kolay gibi geldi bana bu şekilde)

3) ardından tütün haznesini oyun (iyi bir düzeyde matkap kullanamıyorsanız ilkel el aletlerine başvurun çünkü çatlak oluşmasına sebep oluyor)

4) Duman kanalı için ince bir tığ ile delme işlemi yapmanız gerek. Başka yöntemlerle yapamadım o yüzden bunu dremel uçlarıyla delme işlemi yaptım ben. El becerisine güvenen matkap vb. ile deneyebilir.

5) Sap için bir ağaç seçmeniz gerek ben ceviz ağacı buldum ve bununla yapmaya çalıştım. (Eğer ahşap oyma , tornaya yeni başladıysanız kiraz ağacı ile denemenizi tavsiye ederim çok daha kolay işleniyor)

6) Zımparalama yapmadan olmaz elbette. Ben unutarak bu işlemleri yaptım en başta zımpara ile başlamanız sizin için en hayırlısı olacak :). Üzerine gomalak cila kullandım ben açıkçası ne kadar doğru ve sağlıklı bir seçim bilmiyorum önerilere de açığım. Ardından bütün parçalar birleştirildiğinde ortaya içime hazır bir corn cob çıkıyor (gibi gibi). Bu aşamaya kadar 13 koçan feda edildi işlerken çatlayanlar oyarken kırılanlar son aşamada hava sızdırdığını fark ettiklerim vesaire vesaire. Ama benim amatör aklımla edindiğim bilgiler bunlar oldu. Deneyeceklere bir fikir olsun en azından diye buraya bırakıyorum.

Yoğun ilgi (Kendi ilgim) üzerine bu konuda bir yazı daha paylaşmaya karar verdim. Daha önce bahsetmeyip şu an daha net bilgi edindiğim birkaç konuda bilgilendirme yapmak istiyorum.

--Pipo Seçme ve Temin-- Bu konuda ülke olarak çok bir ilerleme kat edememiş olsak da bazı güzel seçenekler mevcut. Bütçe dostu bir başlangıç için Estate (ikinci el) pipolar tercih etmek güzel bir seçenek olacaktır. Ancak illa ki alacağım pipo elimden çıkarırken değerini kaybetmesin gibi bir kaygınız varsa sıfır ürünlere yönelmeniz en mantıklısı olacaktır. Ürünü seçerken uzun ömürlü bir kullanım ve keyifli bir içim sunabilmesi için gül ağacı veya lületaşı olması gerekmekte. Bu yazılı bir kural değil kiraz,armut,zeytin,seramik,kil gibi malzemeler de kullanılıyor üretiminde ancak içim kalitesini arttırmak adına en mantıklı seçimler lületaşı ve briar (gül ağacı) olacaktır. Bunun haricinde bir seçenek arıyorsanız bu da mısır koçanı (Corn cob) pipolar olacaktır. Yapımı geri kalanlara göre çok kolay el aletleriyle bile imal edilebiliyor. Kaliteli bir ürün bulduğunuz takdirde içimi çok keyifli bir pipo türü. Yakın zamanda kendi Corn cob pipomu yaptım,bununla ilgili de detaylı bir yazı paylaşacağım.

--Pipo Tütünü ve Türkiye'de Pipo Tütünü Bulmak-- Bu hobi ile uğraşırken en büyük zorluğu oluşturan kısma geldik. Pipoyu ve malzemeleri aldığınızı varsayarsak bu aşamaya kadar geldiniz. Tütün bulmak internet kanalıyla yapılabilecek bir şey değil çünkü online satışı yasak olan bir ürün tütün ürünleri. Bulmak için ilgili Facebook gruplarını kullanmak en mantıklı seçenek. Hem uzun süredir bu hobi ile uğraşan insanlardan tavsiye alabilirsiniz hem de tütün tedarik etme noktasında size yardımcı olabilecek bir çok insanı bulabilirsiniz. Girdiğiniz zaman "Bosphorus Amca" size yardımcı olacktır:)). Eğer yurtdışında yaşayan akrabanız varsa veya siz gidip geliyorsanız işiniz çok daha kolay çünkü güzel tütüne ulaşmanız çok kolay hale geliyor.

-- Pipo Topluluğu Bulmak-- Bu hobi toplu halde yapıldığında daha keyifli hale geliyor. Bu hobiyle uğraşıyorsanız diğer insanlara ulaşmak isteyeceksiniz bunun için de Facebook grupları haricinde www.pipotr.com yeni bir topluluk olarak karşınıza çıkacak ThePiperBadik youtube hesabı da size aklınıza takılan soruları giderme konusunda güzel bir kaynak olacaktır.

Siyahlı Kadın adında bir film izlemiştim. Yanlış hatırlamıyorsam 8-9 yaşlarındaydım ve 3 ay tek başıma uyuyamamıştım. Sonrasında tekrar izlediğimde senaryosunun da çok iyi olduğunu fark ettim mutlaka izlemenizi öneririm.

'Sen yokken yoktu sensizlik' evet. Sen yokken sensizlik diye bir kaygım da olmadı. Sen ne zaman girdin hayatıma, işte o zaman sensizliğin de girdi senle beraber. Hep böyle değil midir zaten? Hayatımıza giren her insan beraberinde yokluğunu da getirmez mi? Yani bir kişinin varlığı demek, zamanı geldiğinde o kişinin yokluğu da demektir. Sözün sonu: Zaten hayatımıza hiç girmemiş, tanışma ya da tanıma fırsatımız olmamış birinin yokluğundan söz edebilir miyiz ki?

Şiircesi: Sen yokken Yoktu sensizlik Ne zaman sen girdin hayatıma O zaman başladı Sensizlik kavgam

En çok korktuğum film Şeytan (1973, The Exorcist) olmuştu. Özellikle kafasını 180 derece çevirdiği sahne… Küçüktüm, televizyonda denk gelmiştim. Zaten o zaman da eski bir filmdi ama günlerce travma yaratmıştı.

şirket kurma ve yönetme başımdan geçenler bölüm 2

NACE kodlarından bahsedecektim bu enrtyde https://www.ito.org.tr/documents/Uye_Sicil/Dokumanlar/meslek-gruplari.pdf Bu site üzerinden tüm nace kodlarına ulaşabilirsiniz. Her kodun kendi içinde avantajları ve dezavantajları bulunmakta burada en iyi bilgiyi müşavirinizden alabilirsiniz. Eğer tam hakim değilse şirket hukuku çalışan avukatlar veya vergi dairesindeki memurlar da gayet iyi bilmekte.

Dikkat çekmek istediğim husus ise toptan ve perakendenin ayırdımı.

PERAKENDE iş yapacak olsanız da ne yapın edin toptan kodunu ekletmeye çalışın kodunuza. Çünkü perakende iş yapıyorsanız eğer koca koca AŞ bile olsanız pos alamazsınız sadece yazarkasa almanız gerekmekte. Yazar kasa ise taşınabilen bir ürün değildir masa üstünde durur fiziki kredi kartı ile ödemenizi alırsınız. Bu yazarkasa ise entegrasyona muhtaçtır aldığınız ödemenin fişini hemen o an kesip müşteriye vermeniz gerekir bu da direkt satış olur anında vergisi kesilir fatura derdinizi biraz olsun hafifletir.

Ama toptan nace kodu ile pos alabilirsiniz. Bu demek değil ki ödemeyi alıp fatura kesmeyeyim yok öyle bir şey. POS işlemlerinde slip olur dekont gibi düşünebilirsiniz yine fiş de denebilir bunun mali bir değeri yoktur sadece işlemi yaptım diye göstermek için vardır. Dikkat ederseniz üzerinde de %10 veya %20 kdv yazmaz sadece çekilen tutar yazar. Buradaki alışverişin sonunda doğan meblayı da fatura etmek zorundasınız. Ve bu faturayı müşavirinize teslim ederken kredi kartı ile pos ödemesi alınmıştır diye belirtmek zorundasınız. Nakit eft havale ödemelerde bunu belirtme zorunluluğunuz yok. Faturayı vermeniz yeterlidir.

Aradaki farkı anladınız diye umuyorum. Her türlü ikisinin de denetim mekanizması çok kuvvetlidir verginizi paşa paşa verin gününü aksatmayın başınız ağrımasın ikisinin de usulsüzlük cezaları çok fazladır. Rakamlar minimum 100 bin TL'den başlamakta (ceza rakamları ve ödeme başı alınır).

POS için de sizlere tavsiyem mobil pos kullanmanız. Bunu elde taşınan mobil pos cihazlarıyla karıştırmayın. Bankaların sizlere sunduğu bir avantajdır bu. Artık bir çok bankanın böyle uygulaması mevcut. Mobil uygulama üzerinden kredi kartı bilgisi girerek ödeme almak gibi düşünün çok rahatlatıyor bu işlemler sizi.

Bilmeniz gereken diğer husus ise ödeme aldıktan sonraki vade süreci. Ertesi gün ödemelerde çoğunlukta bankalar komisyon alacaklar. 100TL bir ödeme aldığınızı farz edelim. Bu 100TL kdv dahil olarak hesap edilir banka ertesi güne ortalama %2 veya %5 arası komisyon alır ama paranız ertesi gün hesabınıza girer. Genelde çok büyük hacimli firmalar ve kafeler kullanır bunu tercih size kalmış. 2. türlü de pazarlık ve devletin sunduğu avantajlarla bunu 5-7-10-20-40 güne kadar sarkıtıp komisyonsuz ödemenizi alabilirsiniz. Bu sistem de şöyle çalışır: 100TL ödemenizi aldınız ya bu parayı 9 gün sonra hesabınıza geçirir banka o güne kadar mevduat veya katılım hesabında bekletir dokunamazsınız bu süreç sonunda hesabınıza kesintisiz geçer para. Dediğim gibi pazarlığa açıktır bankalar ilk anlaşmada 40 gün 0 komisyon vade açıp ilerleyen zamanlarda 9 güne 7 güne düşürdükleri de olabilir. Bankadan bankaya veya nace kodundan nace koduna da bu değişir. Kampanyalara dahil olarak değişiklik gösterebilirler. Bunu bankanızla mutlaka görüşün.

Gelelim vergilere her ay matrah vergisi vardır 450-500TL arasında değişir zorunlu ödemedir. 3 ayda bir başka bir vergi vardır o da yine 750-1000TL arasında değişiklik gösterir. Gelir vergisi eğer şahıs iseniz ve yaşınız 30 altındaysa yıllık açıklanan hedef kâr rakamına kadar probleminiz olmaz. KDV paşa paşa ödersiniz. Burada kdv düşürme veya gelir vergisi düşürme gibi işlemler var gider göstererek yapılır bunları da diğer konuda detaylandıracağım.

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp "Öfkelendiğimiz kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?" diye sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: "İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu nedenle kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir. Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir. Bu nedenle tartıştığınız zaman aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz." --Bütün Dünya Dergisi

bilgi

Bu sayfada en son eklenen entry'leri kronolojik sırayla görebilirsiniz.

Başlık açmak için giriş yapmalısınız.